Home Random Page


CATEGORIES:

BiologyChemistryConstructionCultureEcologyEconomyElectronicsFinanceGeographyHistoryInformaticsLawMathematicsMechanicsMedicineOtherPedagogyPhilosophyPhysicsPolicyPsychologySociologySportTourism






mamların İtikat Birliği

 

Dinî zaruretlerden biri de itikadın sadece Allah ve Resulünden alınacağını bilmektir. Bu nedenle ehl-i sünnetin yolu, sahih nastan dönmemek, makul ve fülanın sözü için nassa muhalefet etmemektir. Buharî (radiyallahü anh) şöyle dedi: ?Hamidî?nin şöyle dediğini duydum: Şafii (radiyallahü anh)?nin yanındaydık, adamın biri gelip bir mesele hakkında soru sordu. İmam, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu meselede şöyle şöyle hüküm verdi dedi. Adam, Şafii?ye ?Sen ne diyorsun? deyince, Şafii kızarak ?Subhanallah! Beni kilisede mi görüyorsun?! Beni havrada mı görüyorsun?! Beni zünnar takanların arasında mı görüyorsun?! Ben sana Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hüküm verdi diyorum, sen ise ?sen ne diyorsun?? diye soruyorsun?!? dedi.[34]

Selef?ten buna benzer birçok söz gelmiştir. Çünkü bu tavır, ibadeti Allah'a has kılmanın bir gereğidir. Cenabı Hakk şöyle buyurdu:

?Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur? (Ahzab: 33/36)

İmam Şafii şöyle dedi: ?Kendisine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?in sünneti beyan olan kişinin bir başkasının sözüne uymasının caiz olmadığı konusunda alimler icmaa etmişlerdir?[35]

Buradan hareketle imamların itikatları aynıdır; çünkü telakki kaynakları da aynıdır. Bunların itikat birliği ilim ehli tarafından bilinen ve kabul edilen bir husustur ki bu konuda Subkî şöyle dedi:

?Aralarından itizal ve tecsim düşüncesine sapanlar hariç, Allah?a hamd olsun ki bu dört mezhebe tabii olanların itikatları aynı hak üzeredir, selef ve halef ulamasının hüsnü kabul ile karşıladıkları Ebu Cafer et-Tahavî?nin akidesini benimserler.?[36]

 

Diğer İmamlar Ve Ümmet?in Selefinin İtikad Birliği:

 

Sadece dört imam değil, tüm imamlar ve ümmetin selefi aynı hak itikat üzeredirle. Çünkü onların hepsi bu konuda ilmlerini direkt Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)?den alan sahabenin mezhebi üzeredirler. ?Sahabe (Allah hepsinden razı olsun) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında tek bir itikat üzerine idiler. Çünkü onlar vahiyi ve sahabe olma şerefini idrak etmişlerdir?[37]



İtikatlarını tek bir kaynaktan, vahiy kaynağından aldılar. Başka maddeler ile bu temiz kaynağı kirletmediler. Bu nedenle: ?Allaha hamd olsun ki İsimler, Sıfatlar ve Fiiller meselelerinden her hangi bir mesele üzerinde kesinlikle ihtilaf etmemişlerdir. Bilakis Kitab ve Sünnet?in ifade ettiği her hususu ispat etmişlerdir....?[38] Ümmet?in geri kalan selefi ve imamları da ihsan üzere onlara tâbi olmuşlardır.

Madem ki durum böyle, o halde bilinen ve üzerinde ittifak bulunan bu konuyu niçin gündeme getiriyoruz?

Ben derim ki: Bu hakikatin bazı insanlar tarafından görülmesini engelleyen birtakım belirsizlikler zuhur etmiştir. Öyle ki bazıları fıkhî mezheplerin çeşitliliğinin itikatta da çeşitlilik gerektirdiğini sanmışlardır.[39] Hatta 7. yy. da bazı kimseler imam'a gelerek O'na itkatları muhtelif olan iki kişinin durumunu ve kendisinin itikadını sordular. İmam (radiyallahü anh) bu soruya şöyle cevap verdi:

?Şafii (radiyallahü anh) ve Malik, Sevrî, Evzaî, İbn Mubarek, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahaveyh gibi selefin itkatları Fudeyl b. Iyad, Ebu Süleyman ed-Daranî, Süheyl b. Abdillah et-Tusterî'nin ve diğerlerinin itikatları, kendilerine tabi olunan imamların itikatlarıyla aynıdır. Bu imamlar arasında usulu?d din hususunda herhangi bir tartışma veya ihtilaf yoktur.

Ebu Hanife (radiyallahü anh)?ninde itikadı aynıdır. Tevhid, kader vesair meselelerde O da yukarıda ismi geçen imamlarla aynı itikadı paylaşmaktadır. Tüm bu imamların itikatları sahabe ve ihsan ile onlara tabi olanların itikatlarının aynısıdır. Ki bu da Kitap ve Sünnet?in dile getirdiği itikattır?[40]

Ümmet tarafından kabul gören hiçbir alimin bilerek Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)?in en küçük bir sünnetine dahi muhalefet etmesi mümkün değildir. Çünkü onlar Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)?e ittibanın vacip olduğu ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dışında herkesin sözünün kabul ve red edilebileceği hususlarında tam bir yakin üzeredirler.[41]

İmamların, kendi sözlerinden ancak Kitab ve Sünnet?e uyan sözlerin alınabileceği ve asıl olanın Allah ve Resulü?nün sözü olduğu yönünde sayısız ifadeleri mevcuttur.

İmam Malik(radiyallahu anh) şöyle dedi:

?Ben her beşer gibi hata ve isabet edebilirim. Sözlerime bakın, Kitab ve Sünnet?e uyanlarını alın ve o ikisine uymayan sözlerimi terkedin.?[42]

İmam Şafii?nin de şöyle dediği tevatüren sabittir: ?Hadis sahih olduğu zaman benim sözümü alın duvara çarpın?[43] Diğer imamlardan da buna benzer sözler rivayet edilmiştir.

Bu nedenle ilim ehli, bazı imamlardan sahih hadise aykırı bir söz geldiği zaman bunun mutlaka bir özrünün bulunduğunu belirtmişlerdir. Bu özürler üç sınıftır:

1- O sözü gerçekten Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?in söylemiş olduğuna inanmamak.

2- O söz ile bizzat sözkonusu meselenin kasıt edilmiş olduğuna inanmamak.

3- Bu hükmün nesh edilmiş olduğuna inanmak.

Diğer özürler bu üç ana özürden kaynaklanmıştır.[44]

İmamlar bidat yoluna değil, ittiba yoluna tabi oldular. Onlar kendilerine örnek ve lider olarak Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?i seçtiler. Bir kul Allah?ın azabından ancak şu iki şey ile kurtulabilir: Allah?ı birlemek ve gönderdiği elçiye uymak.

Müslüman Allah ve Resulünün hükmünden başka hüküm kabul etmez. Allah ve Resulünün emir ve haberlerini uygulamak ve tasdik etmek için şeyhinden, imamından veya büyük kabul ettiği kimselerden izin almaya gerek görmez. Şeyhinin veya imamının sözlerine uymayan nasları tevil ve tahrif etmeye kalkışmaz. Kulun Rabbinin huzuruna -şirk hariç- tüm günahlarla gitmesi, böyle bir şeyle gitmesinden daha hayırlıdır. Müslümana düşen sahih bir hadis duyar duymaz onu sanki Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?in dilinden dinliyormuş gibi hemen gereğini yerine getirmektir. Yoksa başkalarının görüşlerine uygun düşmüyor diye bu nasları tevil etmek değil. Bilakis başkalarının sözleri naslara uymadığı zaman reddedilmelidir. Makul denilen bir hayal için Allah Resulü?nün sözleri terkedilemez. O?nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sözleri, kim olursa olsun hiç kimsenin tasdiğine tabi tutulamaz.

Vacib olan, haber verdiği şeyleri tasdik ederek, emrettiklerine uyarak, yasaklarından sakınarak ve Allah?a onun gibi ibadet ederek tam anlamıyla Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) teslim olmaktır.[45] Nasıl ki ?La ilahe illallah? şehadetinin gereği Allah?ı rububiyeti, uluhiyeti, isim ve sıfatları ile birlemek ise; ?Muhammedu?r Resulullah? şehadetinin gereği de budur. İşte Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ?e ittiba ve teslim olmanın en mükemmel şekli budur. Ki kendilerine uyulan İslam imamlarının O?na (sallallahu aleyhi ve sellem) uymadaki halleri böyle idi. ?Allah?ın onlara ikram ettiği en büyük nimetlerden birisi de Kitab ve Sünnet?e sarılmalarıdır. Sahabe ve ihsan üzere onlara tabi olanların üzerinde ittifak ettikleri temel usulden biri de, rey, zevk, makul, kıyas ve saire hangi nedenle olursa olsun Kur?an?a aykırı hiçbir görüşü kabul etmemektir. Onlar kesin deliller ve kati ayetlerle yakinen biliyorlardı ki Resul (sallallahu aleyhi ve sellem) Hak Din ve Hidayet ile gelmiştir ve Kur?an en doğru yola iletmektedir?[46]

İmamların usulü ve temek ölçüleri budur. Onlar dindeki imamet derecesine Seyyidu?l Mürselin (Gönderilmişlerin efendisi)?nin çizgisini takip ederek nail oldular. Bu nedenledir ki:

İmam el-Lalkaî ?Şerhu Usuli İtikadî Ehli?s Sünnet? isimli değerli eserine koyduğu ilk başlık şudur: ?Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?dan sonra sünnet, davet ve istikamet çizgisinde yürüyen imamlar?. Müellif bu başlık altında sahabe ve onlardan sonra değişik İslam ülkelerinde değişik zamanlarda yaşamış bir grup imamın isimlerini zikretmiştir ki bunların tamamı hakka tabi, hak üzere müttefik ve toplanmış imamlardır. Zaten dindeki imamet derecesine de bu özellikleri sayesinde nail olmuşlardır.

Fakat mademki itikat konusunda ümmetin selefi ve imamları Allah ve Resul?ünden aldıkları şekliyle aynı itikat üzere iseler, o halde bazı imamlar niçin bu konuda daha öne çıkmakta ve ehli sünnet mezhebi -bazen- onlara nisbet edilmektedir?

Bu soruyu şu şekilde cevaplayabiliriz:

 

Ehli Sünnet Mezhebinin Özellikle Bazı İmamlara Nisbet Edilmesinin Nedeni:

 

Bu konuda bazı imamların ön plana çıkmasının nedeni; kendi döneminde yaygınlık kazanan bidatlere ve bidat ehlinin bu yolda sürdürdükleri yoğun faaliyetlere karşı verdikleri mücadele nedeniyledir. Bu imamlar, karşılaştıkları bidatlerle hak yoldan mücadeleye tutuşarak onların batıl görüşlerine karşı sünneti savunmuşlar ve İmam Ahmed örneğinde olduğu gibi bu yolda birçok eziyet ve sıkıntılara maruz kalmışlardır. Bu onların isimlerinin daha ön plana çıkmasına neden olmuştur. Es-Sefarinî şöyle dedi: ?Selef?in mezhebi tüm imamların, tabiin ve sahabden, onların da Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?den aldıkları mezhebin aynısı ise o halde niçin kendisinden önceki imamlar değil de özellikle İmam Ahmed bu mezhep ile meşhur olmuştur? diye sorduktan sonra bu soruya, ikinci hicri yüzyılda devlet yöneticilerinin de desteğiyle ortalığı kasıp kavuran Mutezile fitnesi ve bu fitneye karşı İmam Ahmed?in gösterdiği büyük direniş sonucu fitnenin yıkılıp, selefin mezhebinin galip gelmesi hadiselerini anlatarak cevap verdi.

İşte İmam Ahmed (radiyallahu anh)?in bu konudaki şöhretinin nedeni budur. Öyle ki Ebu?l Hasan el-Eşarî (radiyallahu anh) dahi onun bu konudaki İmametini kabul etmekte ve kendisini ona nisbet etmektedir?[47]

İmam el-Eşarî (radiyallahu anh) şöyle dedi:

?Bizim sözümüz ve dinimiz Aziz ve Celil Rabbimizin kitabına ve Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)?in sünnetine sarılmaktır. Biz Sahabe, Tabiin ve Hadis İmamlarından gelen rivayetlere bağlıyız. Ebu Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel?in -Allah O?nun yüzünü aydınlatsın, derecelerini yükseltsin ve sevaplarını çoğaltsın- söylediklerinin aynısını biz de söylüyoruz. O?nun sözlerine muhalif olanlara biz de muhalifiz. Çünkü O hakkı aydınlatan, dalâlet, bidat, eğrilik ve şüphe ile mücadele eden faziletli bir imam ve kamil bir liderdir. Allah O?na rahmet etsin.[48]

Diğer imamlar da aynı yolda yürüdükleri halde İmam el-Eşarî, şöhretinden dolayı selef mezhebini İmam Ahmed?e nisbet etmiştir. Onlar ve onlara tabi olanların hepsi sünnet imamlarıdır ve kıyamete kadar onlara katılanların hepsi de sünnet ehlidirler. Bu nedenledir ki ?Sen İmam Ahmed?in itikadını tasnif ediyorsun? diyenlere Şeyhu?l İslam İbn Teymiyye şöyle cevap vermiştir: ?Ben özel olarak sadece İmam Ahmed?in değil tüm Selef-i salih?in itikadını tasnif ediyorum. İmam Ahmed sadece Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?in getirdiği ilmin tebliğcisidir. Eğer İmam Ahmed, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?in sünnetine aykırı olarak kendiliğinden bir şey demiş olsaydı biz bunu reddederdik?[49]

İmam Ahmed?in hadis ilmindeki büyük mevkisi ve sünneti savunma yolunda çektiği sıkıntılar onun bu alanda daha meşhur olmasına neden olmuştur. Bazı mağrib alimleri şöyle demişlerdir:

?Mezheb Malik ve Şafii?nin, zuhur ise Ahmed b. Hanbel?in dir.? Yani bazıları bu alanda daha çok meşhur olsalar da Ahmed ve diğer imamların mezhebleri aynıdır.

 

Bu Alanda Dört İmamın Öne Çıkmasının Nedeni:

 

Selef, diğer imamlar ve onlara tabi olanlar da aynı itikat üzere oldukları halde niçin özellikle dört imam ön plana çıkmaktadır?

Dört imamın ön plana çıkmasının nedeni; ilimlerinin genişliği, makamlarının yüceliği, bu yolda verdikleri mücadele, sahabe ve tabiin dönemine yakınlıkları, İslam Alemi?ndeki etkileri ve mezheblerinin yaygınlığı nedeniyledir. Ayrıca bu şekilde imamların itikad birliğini ve bunun sünnet ve sahabenin görüşlerine uygunluğunu beyan ederek, bu imamlara tabi olduklarını iddia ettikleri halde gerçekte onların yollarına uymayan kimseler üzerine hüccet ikame edilmektedir. Üçüncü bir diğer husus ta şudur: Bu büyük imamların itikatlarını, muteber kaynaklarını esas alarak açıklıyoruz. Böylece bu imamlardan herhangi birisine nisbet edilen bazı batıl sözlerin asılsız ve uydurma olduğunu kanıtlamış oluyoruz. Şafii İmamlarından Şeyhu?l Harameyn Ebu?l Hasan Muhammed b. Abdilmelik el-Kercî[50] bu konuda ?el-Fusul fi??l Usulî ani?l Eimmet?l Fuhul İlzamen li-Zevi?l Bida ve?l Fudul? isminde bir kitap yazmıştır. Şeyh bu kitabında Şafii, Malik, Sevrî, Ahmed b. Hanbel, Buharî, Süfyan b. Uyeyne, Abdullah b. Mubarek, Evzaî, Leys b. Sad ve İshak b. Rahaveyh?in sünnet usulü konusundaki sözlerini beyan ederek itikadlarını tesbit etmiş ve her birinin hayat tercemesini vererek bu imamların İslam?daki büyük mertebelerini gözler önüne sermiştir.

Şeyhu?l Harameyn kitabının bir yerinde şöyle diyor: ?Diğerlerinden değil de sadece bu imamlardan nakil yapılması, doğusu ve batısı ile tüm İslam Aleminde bu imamların mezheplerinin yayılması ve bu imamların da, önderlik ve imametlik şartlarına diğer imamlara göre daha çok sahip olmaları nedeniyledir. Bu imamlar hıfz, basiret, zeka, Kitap, sünnet, icma, sened, rical, ahval, arab dili, dilin tarihi gelişimi, nasıh, mensuh, menkul, makul vs konularında tam bir yeterlilik sahibi idiler ve ayrıca emanete riayet ve dindarlılıkları ile temayüz etmişlerdir.

Bu imamların bir diğer özellikleri de sahabe ve tabiin dönemine yakınlıkları ve ilimlerini onlardan almış olmalarıdır.?

?Açıklamak istediğimiz üçüncü bir husus da şudur: Bu imamların mezheplerini ispatlayarak onlara uyuyormuş gibi görüldükleri halde itikadi konularda onlara muhalefet edenler aleyhine hüccet sunmaktır. Bir imamın itikadını inkar edip mezhebine uymak Şeran ve teban hayret verici bir şeydir.

Kim ki ben, Şeran Şafii?ye, itikaden Eşarii?ye tabi oluyorum derse açık bir çelişkiye düşmüş olur. Çünkü Şafii, hiçbir zaman Eşarii değildi. Ben furuu da Hanbelî usulde Mutezilîyim demek de İmam Ahmed?e hakarettir. Çünkü Ahmed ömrü boyunca Mutezile ile mücadele etmiştir.?

Ve yine şöyle dedi: ?Ve yine Malikilerden bazıları da Eşarî mezhebinin fitnesine kapılmışlardır ki bu onlar için büyük bir ar ve vebaldir. Çünkü bu büyük imamların mezhepleri, Cehmiyye, Mutezile, Kadriyye, Vakifiyye ve Lafziyye mezheplerini inkara dayanır.?

Yazar daha sonra lafız meselesi üzerinde durduktan sonra şöyle diyor: ?Diğer selef imamlarının mezhepleri daha sonra unutulup, hiçbir tabisi kalmadığından onlardan nakil gereği duymadık.?

?Eğer denilse ki: O halde niçin mezhepleri yaygınlık kazanan hadis ashabından sadece şu imamlardan nakilde bulunmadınız: Şafii, Malik, Sevri ve Ahmed? Çünkü Evzaî, Sevrî ve diğerlerinin hiçbir tabisi kalmamıştır.?

?Denilir ki: Çünkü bu zikrettiklerimiz dışındaki diğer imamlar genel mezheb imamlarıdırlar. Ki bunlar kendi dönemlerinde önder idiler; fakat bunların mezhebleri daha sonra diğer büyük imamların mezheblerine ilhak edilmiştir. Şöyle ki İbn Uyeyne önder bir imam olmasına rağmen tercih ettiği hükümler konusunda herhangi bir eser yazmamıştır. Onun yerine Şafii, Ahmed ve İshak yazmışlardır. Dolayısıyla İbn Uyeyne?nin mezhebi bu şahısların mezheblerine karışmıştır.

Leys b. Sad?ın öğrencileri ise onun mezhebini sürdürememişlerdir. Şafii şöyle dedi: ?O?nun arkadaşları olmadı?. Ancak mezhebi Malik ve Sevri?nin mezheblerine yakındır. Dolayısıyla O?nun mezhebi de bu ikisinin mezhebine karışmıştır.

Evzaî?nin sözleri ise mutlaka Malik, Sevrî veya Şafii?den birisinin sözlerine uymaktadır ki dolayısıyla O?nu mezhebi de bu üç mezhebe karışmıştır. Aynı şekilde İshak?ın görüşleri de Ahmed?in görüşleriyle aynı paraleldedir.?

?Denilse ki bu imamların mezheblerinin diğer büyük imamların mezheblerine dahil olduğunu tafsilatlı bir şekilde kim açıklamıştır?? Derim ki: Bunu Şeyh Ebu Hamid el-Esferainî Beyanü?l Ahkam isimli büyük ve değerli eserinde açıklamıştır?

?Ebu Zera ve Ebu Hatim'in namaz ve diğer hükümlerdeki tercihleri okuduğum ve gördüğüm kadarıyla Ahmed?in görüşlerine uygundur. Buharî?ye gelince; bu konuda Hafız Muhammed b. Tahir?in şöyle dediğini işittim: Buharî?nin hükümler ve meseleler konusundaki seçimleri Ahmed ve İshak?ın tercihlerine uygundur.

İşte; özellikle bu imamları zikretmemizin nedeni onların imamet şartlarına daha çok sahip olmaları nedeniyle uyulmaya daha layık olmaları ve diğerlerinin onların imamet derecelerine ulaşamamış olmamalarından dolayıdır.?

Yazar daha sonra ayrı bir bölüm halinde şöyle diyerek imamların değerlerini özetledi: ?İmamların usul ve itikatlerini araştırıp ilmi deliller ile ispat edip, bunu bölümler halinde açıkladım ve her bölüme imametlerine delil olacak, onlara uymayı gerektirecek, muhalefetten sakındıracak övgülerle başladım. Günümüzde usul konusunda isimlerini andığınız imamlara uymak sahabe ve tabiinden gelen icmaaya uymak gibidir. Hiçbir müslüman bunun hilafına hareket edemez ve bu konuda hiçbir özür beyan edemez. Onlar hak üzeredirler ve bu ümmetin mezheblerinin büyükleridirler. Onlar önder alimler, din ve diyanet, sıdk ve emanet, büyük ilim ve ictihad erbabıdırlar. İşte bu nedenlerden dolayı ümmet onları baştacı etmiş, usul ve furuu da onlara uymuştur.?

Yine şöyle dedi: ?Kitabın başında da açıkladığımız gibi biz kesin olarak biliyoruz ki bu imamlar, imamlık şartlarına haiz olmaları, derin bilgileri ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?in dönemine yakınlıkları nedeniye Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)?in ve Sahabesinin itikatlarını kesinlikle herkesten daha iyi biliyorlardı.? Sonra şöyle devam etti: ?Sonra bazı kardeşlerin soruları tevcihleri doğrultusunda bu kitabın başlıklarından birini imamların bazı sözlerine ayırdım.

İmamların naslarını iki bölümde topladım:

1) Sünnet ve faziletinin beyanı hakkında

2) Bidat ve ehlini terki hakkında

Birinci Fasıl: Bil ki ?sünnet? Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?in yoluna uymak ve gittiği yoldan gitmektir ki bu da üç kısmdır: Sözler, ameller ve akaid.

Sözler: Zikirler ve tesbihat bu kısımdandır.

Ameller: Namazın ve orucun sünnetleri, mezkur sadakalar ve ayrıca hoş davranışlar ve edeb kuralları vs gibi ki bu son ikisi istihbab ve sevab kazanma babındandır.

Üçüncü kısımakaid sünnetidir ki buda inanılması gereken kaidelere imanetmekir?.

Şeyh şöyle devam etti: ?İşte onlardan bize ulaşan sözleri Allah'ın yardımıyla mümkün olan en veciz şekilde, ezberlemek isteyenlerin dikkatlerine sunuyorum:

Sünnete uymak isteyenler bilmelidirler ki ?akaid? sünneti üç kısımdır.

1) Allah?ın isimleri, zatı ve sıfatları.

2) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)?ile ilgili hususlar.

3) İslam ehli ile ilgili hususlar.?

Şeyh, sonra da bu üç kısmın açıklamasına geçti.[51]

 

Peygamberlerin De İtikatları Birdir:

 

Tüm bunlardan, dört imamın ve hatta tüm imamlar ve ümmetin fakih selefinin itikatlarının aynı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü onlar aynı kaynaktan almışlardır ki o kaynak da Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?dir.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?in itikadı ise diğer peygamber kardeşlerinin itikatları ile aynıdır. Şeriatleri değişse de tüm peygamberlerin (Tamamına salat ve selam olsun) dinleri birdir. Ebu Hureyre?den gelen sahih hadiste Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

?Biz peygamberler topluluğunun dini birdir?.

Nevevî şöyle dedi: ?Cumhuru ulema şöyle dedi: Peygamberlerin iman ve şeriat usülleri birdir. Onlar tevhid usulü konusunda müttefik fakat şeriatin teferruatları konusunda muhteliftirler?[52]. İbn Hacer de şöyle dedi: ?Söz, şeri teferruatlar konusunda ihtilaf etseler de, dinlerinin aslı aynıdır anlamındadır?[53]

Cenabı Hakk birçok ayeti kerime ile bu hususu açıkça beyan etmiştir:

?Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: ?Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin? diye vahyetmiş olmayalım.? (Enbiya, 21/25)

?Andolsun ki biz, ?Allah?a kulluk edin ve Tâğut?tan sakının? diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik.? (Nahl, 16/36).

Bu nedenle yine şöyle buyurdu:

?Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin? diye Nuh?a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim?e, Musa?ya ve İsa?ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah?a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.? (Şura, 42/13)

Allah?ın, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)?in ümmeti için kıldığı İslam Dini, tüm peygamberlerin dinidir.[54]

?Allah nezdinde hak din İslâm?dır.? (Al-i İmran, 3/19)

Allah (cc) daha önce Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlere verdiği dinin aynısını Muhammed?e (sallallahu aleyhi ve sellem) de vermiştir. ?Dini ayakta tutun? buyruğundan maksat Allah?ın tevhidi, itaati üzerine olmak, peygamberlerine, kitaplarına ve ahiret gününe ve inanılması gereken diğer hususlara inanmaktır. Şeriatler ise ümmetlerin çıkarları gereği zamanlara göre değişiklik gösterebilir. Tıpkı Hakk Teala?nın buyurduğu gibi:

?(Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik.? (Maide, 5/48).

Pegamberler; itikadi ve genel amel usuller itibariyle aynı din üzeredirler. İtikadi olarak: Allah?a, peygamberlerine ve ahiret gününe iman gibi. Ameli olarak ise; Enam, A'raf ve İsrailoğulları surelerinde zikredilen amelleri örnek olarak verebiliriz. Enam suresinin üç ayeti kerimesinde şöyle buyruldu:

?De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O?na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah?ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah?ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.

?Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah?a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.

?Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah?ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.?

Diğer örnekler:

?Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ?of!? bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. (İsra: 17/23. Ve tavsiye devam eden sonraki ayetler.)

Ve ayrıca şu örnekleri de verebiliriz:

?De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O?na çevirin ve dini yalnız Allah?a has kılarak O?na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O?na) döneceksiniz.? (Araf, 7/29).

?De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah?a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.? (Araf, 7/33).

Zikredilen bu hususlar üzerinde tüm peygamberler müttefiklerdir.

Ayrıca Mekkî surelerde genel hatlarıyla tüm peygamberlerin üzerinde müttefik oldukları usulleri ihtiva etmektedir.[55]

İşte tüm peygamberlerin üzerinde müttefik oldukları bu din, İslam Dinidir. Hakk Teala şöyle buyurdu:

?Allah nezdinde hak din İslâm?dır.? (Al-i İmran, 3/19)

Allah, öncekilerden ve sonrakilerden hiç kimseden, bu dinden başka bir din kabul etmez.

?Kim, İslâm?dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.? (Al-i İmran, 5/85).

Nuh (aleyhisselam)?dan peygamberimiz Muhammed (aleyhisselam)?a kadar tüm peygamberler aynı İslam üzeredirler. Cenabı Hakk Nuh ile ilgili olarak şöyle buyurdu:

?Onlara Nuh?un haberini oku: Hani o kavmine demişti ki: ?Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah?ın âyetlerini hatırlatmam size ağır geldi ise, ben yalnız Allah?a dayanıp güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın. Sonra işiniz başınıza dert olmasın. Bundan sonra (vereceğiniz) hükmü, bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin.?

?Eğer yüz çeviriyorsanız, zaten ben sizden bir ücret istemedim. Benim ecrim Allah?tan başkasına ait değildir ve bana müslümanlardan olmam emrolundu.? (Yunus, 10/71-72)

İbrahim ile ilgili olarak da şöyle buyurdu:

?İbrahim?in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.

?Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti.

?Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm?ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi).? (Bakara: 130-132)

Musa ile ilgili olarak da şöyle buyurdu:

?Musa dedi ki: Ey kavmim! Eğer Allah?a inandıysanız ve O?na teslim olduysanız sadece O?na güvenip dayanın.? (Yunus, 10/84).

Ve Mesih?in haberi:

?Hani havârîlere, ?Bana ve peygamberime iman edin? diye ilham etmiştim. Onlar (da), ?İman ettik, bizim Allah?a teslim olmuş kimseler (müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol? demişlerdi.? (Maide, 5/111).

?Tevrat?ı indirdik. Kendilerini (Allah?a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi.? (Maide, 5/44).

Belkıs?ın da şöyle dediği bildirildi:

?Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman?la beraber âlemlerin Rabbi olan Allah?a teslim oldum.? (Neml, 27/44).

İslam, sadece Allah?a teslim olmak demektir. Hem Allah?a hem de bir başkasına teslim olan müşriktir. Allah?a teslim olmayan O?na ibadet etmekten büyüklenmektedir ki, O?na şirk koşan ve O?nun ibadetine karşı büyüklenen kimse kafirdir. Sadece O?na teslim olmak; sadece O?na ibadet etmek ve sadece O?na itaat etmeyi de içine alır.

İşte bu İslam Dinidir ki Allah O?ndan başka din kabul etmez. Bu da, her zaman diliminde Allah?a, o zaman dilimi içinde emrettiği gibi ibadet etmekle olur. Önce Sahra (Aksa)?ya dönerek ibadet etmek emredilmiş iken daha sonra Kabe?ye yönelerek ibadet etmek emredilmiştir. İşte bu her iki fiili de emredildiği zamanda yapmak İslam?ın gereğindendir.

Allah (cc), önce gelen peygamberlerin kendinden sonra gelecek peygamberleri müjdelemelerini ve onlara iman etmelerini, sonra gelen peygamberlerin de kendilerinden önceki peygamberleri tasdik edip onlara iman etmelerini dinin bir gereği kılmıştır. Hakk Teala şöyle buyurdu:

?Hani Allah, peygamberlerden: ?Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz? diye söz almış, ?Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?? dediğinde, ?Kabul ettik? cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.? (Al-i İmran, 3/81).

İbn Abbas şöyle dedi: Allah gönderdiği tüm peygamberlerden şayet onlar hayatta iken Muhammed (aleyhisselam) gönderilirse, ona iman ve yardım etmek üzere misak aldı. Aynı misakı O da ümmetinden aldı. Hakk Teala şöyle buyurdu:

?Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab?ı (Kur?an?ı) gönderdik. Artık aralarında Allah?ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik.? (Maide, 5/48).

Allah (cc) imanı bir bütün kıldı ve dini parçalamanın küfür olduğunu bildirdi:

?Allah?ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip ?Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız? diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;

İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.? (Nisa, 4/150-151).

Ve şöyle buyurdu:

?Yoksa siz Kitab?ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.? (Bakara, 2/85)

Hakk Teala bize şöyle hitab etti:

? ?Biz, Allah?a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya?kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa?ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah?a teslim olduk? deyin.

Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.? (Bakara, 2/136-137).

Allah (cc) bize tüm peygamberlere iman etmemizi emretti. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)?in risaleti kendisine ulaştığı halde kim iman etmez ise, o kimse asla mümin ve müslüman değildir. İstediği kadar aksini iddia etse de.

?Kim, İslâm?dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.? (Al-i İmran, 3/85)

Yahudi ve Hristiyanların ?Bizler müslümanız?[56] dedikleri zikredildi. Bunun üzerine Cenabı Hakk şu buyruğunu indirdi:

?Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah?ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.? Bunun üzerine ?Biz haccetmeyiz? dediler. Hakk Teala da şöyle buyurdu: ?Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.? (Al-i İmran, 3/97).

Allah?ın emri gereği evini haccetmeksizin tam anlamıyla O?na teslimiyet gerçekleşmiş olmaz.

Ki Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) İslam?ın üzerine bina edildiği beş temelden birinin de hacc olduğunu bildirdi.[57]

Allah şu buyruğunu Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Arafat?da vakfeye durduğu zaman indirdi.

?Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm?ı beğendim.? (Maide, 5/3)

İnsanlar geçmişteki Musa ve İsa peygamberlerin ümmetlerinin müslüman olup olmadıklarını tartıştılar. Bu yüzeysel bir tartışmadır. Allah?ın Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)?i gönderdiği ve Kur?an şeriatını kapsayan özel İslam?dır ve bugün İslam denilirken kastedilen de budur. Genel İslam ise, tüm peygamberlerin getirdiklerinin genel ismidir.

Mutlak olarak İslam?ın temeli Allah?tan başka ilah olmadığına şahadet etmektir ki tüm peygamberler bu kelime ile gönderilmişlerdir. Hakk Teala şöyle buyurdu:

?Andolsun ki biz, ?Allah?a kulluk edin ve Tâğut?tan sakının? diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik? (Nahl, 16/36)

?Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: ?Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin? diye vahyetmiş olmayalım.? (Enbiya, 21/25)

?Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.?

?Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir?. (Zuhruf, 43/26-27).

?İbrahim dedi ki: İyi ama, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?

??İster siz, ister eski atalarınız??

İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)? (Şuara, 26/75-76)

?İbrahim?de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: ?Biz sizden ve Allah?ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah?a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.? (Mümtehine, 60/4)

Cenabı Hakk yine Nuh, Hud, Salih ve diğer peygamberlerin şöyle dediklerini zikretti:

?Andolsun ki Nuh?u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah?a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.

?Ad kavmine de kardeşleri Hûd?u (gönderdik). O dedi ki: ?Ey kavmim! Allah?a kulluk edin; sizin O?ndan başka tanrınız yoktur. Hâla sakınmayacak mısınız??

?Semûd kavmine de kardeşleri Salih?i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah?a kulluk edin; sizin O?ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir mucize olarak Allah?ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah?ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar.

?Medyen?e de kardeşleri Şuayb?ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah?a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur.? (Araf Suresi).

Ashabı Kehf ile ilgili de şöyle buyruldu:

?Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.

Onların kalplerini metîn kıldık. O yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: ?Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O?ndan başkasına tanrı demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.

Şu bizim kavmimiz Allah?tan başka tanrılar edindiler. Bari bu tanrılar konusunda açık bir delil getirseler. (Ne mümkün!) Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalimi var mı?? (Kehf Suresi).

Ve şöyle buyurdu:

?Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah?a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.? (Nisa, 4/48).

 

Peygamberlerin Davetteki Öncelikleri De Aynıdır:

 

Tüm peygamberlerin itikatları aynı olduğu gibi davetlerinin esası ve davet ettikleri temel ilke de aynıdır ki bu da, sadece ortağı olmayan bir tek Allah?a kulluk etmektir. Her peygamber davetine şu cümle ile başlıyordu: ?Allah?a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur.?

Allah (cc)?ın haber verdiği gibi Nuh, Hud, Salih, Şuayb ve diğer tüm peygamberler davetlerine bu kelime ile yani tevhid ile başlamışlardır. Zaten dinin temeli de budur.

Günümüzde de davetin bu esas üzerine yapılması ve insanların öncelikle sadece Allah?a kulluk etmeye çağrılmaları gerekir.

Çünkü her bakımdan önder ve lider olan Allah?ın elçileri öyle yapmışlardır ve bizim yaratılış gayemiz sadece Allah?a ibadet etmektir. ?Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.? (Zariyat, 51/56).

Fakat günümüzde davet işini yürütenlerin az bir kısmı müstesna, çoğu bu önemli esastan gafildirler.

Hilafetin 1924?de yıkılması İslam Cemaatlerinin buna tepki olarak tüm çalışmalarını hilafet ve imamet meseleleri üzerinde yoğunlaştırmalarına ve Peygamberlerinin davetlerini aslı ve temelinden uzaklaşmalarına neden olmuştur ki bunun aşağıda ifade ettiğimiz birçok vahim neticeleri olmuştur:

1) İslam Aleminde her türlü şirkin yayılmasının hız kazanması.

2)Bidatçilerin metodlarının benimsenmiş olması. Şöyle ki Rafiziler dinlerinin esasını İmamet meselesi üzerine bina ederlerken, Mutezile de emri bilmaruf ve nehyi anil münker üzerine bina etmiştir.

3) Müslüman gençlerin idam sehpalarını ve hapishaneleri doldurmalarına neden olarak, istemeyerek de olsa, zalim yöneticilerin daha da güçlenmelerine sebep olunmuştur.

Peygamberlerin tevhid esası üzerine yürüttükleri davet metoduna uyarak başarıya ulaşan davete, İmamu?l Müceddid Şeyhu?l İslam Muhammed b. Abdilvahhab?ın davetini verebiliriz. Ki O davetini şu iki esas üzerine yürütmüştür:

1)Sadece Allah?a kulluğa çağırarak ve şirkten kaçındırarak itikadı düzeltmek. Bu onun temel amacı idi.

2) Müslüman yöneticiler ile maruf üzere yardımlaşmak ki bu konunun detaylarına burada girmeyeceğiz.

 

İmamların Kaynak Birliği:

 

İtikad birliği; ilim kaynağının ve istidlal metodunun bir olması ile sağlanır.

İşte selef ve imamlar ve ehli sünnetin ilim kaynakları aynıdır. Bu kaynaklar da Kur?an, Sünnet ve İcma?dır. Onların itikadlarının esası Kur?an?dır. Onlar öncelikle Kur?an?ı Kur?an ile sonra sünnet, sonra sahabe ve tabiinin sahih sözleriyle tefsir ederlerdi.[58]

Kur?an?ın açıklayıcısı olan sünnet, onların kabul ettikleri ikinci esastır. Buhari ve Müslim?in sahihleri, Ebu Davud, Nesaî, İbn Mace?nin sünnetleri, Darimi?nin süneni, Malik?in Muvatta?sı ve Ahmed?in Müsned?i gibi hadis kitapları bu alandaki temel kaynaklardır.

Onların itikadlarını aldıkları üçüncü kaynak İcma?dır. Ümmet asla sapıklık üzere icma etmez. Fakat ümmet?in bir kısmı sapıklığa düşebilir. Çünkü hatadan korunma peygambelere mahsustur. Vahiy sahibi hariç herkesin sözü alınabilir de reddedilebilir de. Fakat Allah?a hamdolsun ki ümmetin tamamı dalalet üzere birleşmez.

Fakat kıyas, istihsan, zevk, keşf, nazar ve akıl[59] gibi unsurlar itikada esas teşkil etmez .Allah dinini tamamlamış ve bize din olarak İslam?ı seçmiştir.

?Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm?ı beğendim.?

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

?Gecesi gündüz gibi olan çok aydınlık bir şeriat üzere terkedildiniz. Bundan ancak helak olan yüzçevirir.?[60]

Ebu Derda şöyle dedi: ?Allah ve Resulü doğru söyledi. Aydınlık bir yol üzere bırakıldık.?[61]

İmam Şafii de şöyle dedi: ?Her konuda Allah?ın kitabından bir delil mevcuttur.?[62]

İbn Hazm da şöyle dedi: ?Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Dini, Allah?tan aldığı gibi eksiksiz olarak olduğu gibi beyan ve tebliğ etti.?[63]

Hakk Teala şöyle buyurdu:

?Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O?nun elçiliğini yapmamış olursun.? (Maide, 5/67)

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)?in usul-furu, zahir-batın, ilim-amel gibi dinin tamamını beyan ettiğine inanmak İslam?dan bilinmesi gereken zaruri şeylerden biridir.[64]

İtikad Birliği Ehli Sünnet?in Özelliklerinden Biridir:

 

İtikad birliği ehli sünnet?in özelliklerinden birisidir. Çünkü onlar kendisinde ihtilafın olmadığı İlahî vahye tabi olurlar. Allah?ın vahyinde hiçbir çelişki yoktur.

?Eğer o, Allah?tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.? (Nisa, 4/82).

Bu nedenle ehli sünnet imamları hak üzere yürüyor ve hak üzere birleşiyorlardı. Onların dalalet üzere bir araya gelmeleri mümkün değildir. Çünkü onlar Kur?an?ın indirilmesine şahitlik eden, anlamını vasıtasız olarak Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?den öğrenen, dosdoğru yolda yürüyen sahabe, onlara tabi olan seçkin tabiin, ehli hadis ve nesiller boyunca onlara tabi olan fakihler ve onlara uyan halktır. (Allah?ın rahmeti onların üzerine olsun).

İttifak ve birlik, ehli sünnetin özelliğinden olduğu gibi ihtilaf, ayrılık ve tekfir de bidat ehlinin özelliklerindendir. Ehli sünnet?in ?cemaat? olarak isimlendirilmesinin nedeni de budur. Çünkü onlar birbirlerini tekfir etmezler, aralarında birbirlerinden tebrie ve birbirlerinin tekfirini gerektirecek kadar ihtilaf yoktur. Hak üzere müttefiktirler. Cenabı Hakk, hakkı ve ehlini korur. Harici, Rafizi, Kaderi gibi bidatçiler ise sürekli bir ihtilaf ve buğz içindedirler. Hatta bir mecliste bir araya gelen bidatçi yedi firka meclisten birbirlerini tekfir ederek ayrılmışlardır.[65] Çünkü onlar çoğunlukla dinlerini asli kaynaklarından değil de, kendi akıl ve görüşlerinden almaktadırlar. Bu da tabi olarak ayrılık ve ihtilaf doğurmaktadır. İmam Ahmed bidatçileri şöyle tanımlamıştır:

?Kitab?da ayrılık üzeredirler ve Kitab?a aykırıdırlar. Kitab?a aykırılık hususunda ise müttefiktirler. Allah ve Kitab konusunda bilgileri olmadan konuşurlar. Müteşabih meseleler üzerinde konuşarak insanlardan cahil olanları aldatırlar. Saptırıcıların fitnesinden Allah?a sığınırız.?[66]

 

İmamların İtikatleri Kıyamete Kadar Var Olacaktır:

 

İmamların Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)?den alarak üzerinde birleştikleri itikatları korunmuştur. Çünkü Allah bu itikadın kaynağını koruma altına aldı:

?Kur an?ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.?

Kıyamet saatine kadar bu itikad üzere kalan müminler bulunacak ve onlar atom savaşı, büyük felaketler gibi toplu ölümlerle yok olmayacaklardır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetini bu hususta müjdelemiştir:

?Dönekler ve muhalifleri onlara zarar vermeksizin bu ümmetten bir taife kıyamet gününe kadar var olmaya devam edecektir.?[67]. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ayrıca her yüzyılın başında bu ümmetin dinini yenileyecek müceddidler geleceğini müjdelemiştir.[68]

 

Düzeltilmesi Gereken Bazı Hatalı Düşünceler:

 

İmamların itikad birliği hakkında mutlaka düzeltilmesi gereken bazı hatalı düşünceler oluşmuştur ki bunları şöyle sıralayabiliriz:

1)Bazı insanlar fıkhî mezheblerdeki çeşitliliğin, itikadda çeşitlilik gerektirdiğini tevehhüm ettiler. İbn Teymiyye?ye yöneltilen bir sorudan bu vehmin eskilere dayandığını anlıyoruz. Adamın birisi sorduğu bir soruda Şeyhu?l İslam?dan itikadı kendisine Şafii mezhebine göre anlatmasını taleb etmiştir. Şeyh ona şöyle cevap verdi: Bu konuda Şafii?nin mezhebi diğer imamların mezhebleri ile aynıdır. İmamların mezhebleri ise sahabe ve ihsan üzere onlara tabii olan tabiinin mezhebidir ki onlar da mezheblerini Kitab ve Sünnet?ten almışlardır.

Bir munazara esnasında Şeyhu?l İslam?a ?Sen İmam Ahmed?in itikadını tasnif ediyorsun ...? diyenlere şöyle cevap vermiştir:

?Bu, imamlar ve ümmetin selefinin Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)?den aldıkları ?Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)?in akidesidir?[69]

Mesele sadece bir kısım avamın zannından öte bir hal almış ve günümüzde bunun için cemiyetler kurulmuş, kitap ve makaleler neşredilmiştir. Mesela, Mısır?da amacı altı mezhebi yani Hanefi, Maliki, Şafii, Hanbeli, Zeydi ve İsna Aşera mezheblerini birbirlerine yakınlaştırmak olan ?Daru?t Takrib? cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyet, ehli sünetin dört fıkhi mezhebi ile diğer iki bidatçi mezhebi birbiriyle eşit tutmaktadır. Bu, fıkhi mezhebler arasında olmayan ihtilaf fitilini tutuşturmak ve bidatçi fırkalarla arasındaki usuli-itikadi ayrılıkları sanki basit birer fikhi ihtilaflarmış gibi göstermek cihetiyle büyük bir hatadır. Onlara göre Hanbeli ve Şafii mezhebleri arasındaki ihtilaf, Rafize ile olan ihtilaf gibidir. Yani ictihadi meselelerdeki ihtilafları itikad usulündeki ihtilaflara aynı tutmaktadırlar. Bu, Rafizilerin itikatlarını kabul anlamına gelir ki her bakımdan çok sakıncalıdır. Hatta Rafiziliğe aldanmış insanların, hakkı araştırma ve bulma fırsatı önündeki kapıları kapatmaktır. Yani ehli sünnetin kendi bozuk itikatlarını tasdik ettiğini gören bir Rafizi?nin artık hakkı ehli sünnet içinde araştırmasına gerek kalmamış olur. Böyle bir insan akıl ve fıtrata ters olan Rafizi inançlarını tamamen kabullenmek ile, İslam?ı tamamen red arasında bir seçim yapmak zorunda kalır.

Takrib Cemiyeti?nin kuruluş tüzüğünün ikinci maddesi şöyledir:

?Cemiyet?in amacı; İslamî mezhebler ve ?İslami taifeler? arasındaki kesinlikle iman edilmesi gereken akaidî konularda olmayan, görüş ayrılıklarını birbirine yakınlaştırmaktır.?[70]

Görüldüğü gibi İslam mezhebleri, İslam taifeleri olarak tefsir edilmiştir. Oysaki taife kavramı Mutezile, Şia ve Hariciler gibi akımlar için kullanılır. Dört fıkhî mezheb ile bu taifeler arasında büyük fark vardır. Bu cemiyet yayınladığı tüm broşür ve kitaplarda sünni dört fikhî mezheb ile bu taifelerin aynı olduğuna dair yanlış düşüncesini yaymaya çalışmaktır. Bu işin hakikatı şudur: itikaları aynı olan tek bir ehli sünnet mezhebi ile birbirleriyle çelişen çeşitli şii mezhebleri vardır.

Sonra, Takrib Cemiyeti?nin iddia ettiği gibi, Şia?nın kendisi dışında başka bir mezheble yakınlaşması gereği gibi, ehli sünnetin hidayet rehberi imamlarından miras kalan fıkhî mezheblerin birbirine yakınlaştırılması ihtiyacı var mıdır?

Dört fikhî mezhebin imamlarının Kitab, Sünnet, İcma ve Kıyas ile amel ederek dine hizmet eden aynı ailenin fertleri olduklarını göz önüne aldığımız zaman, zaten birbirine yakın olan bu mezhebleri birbirine yakınlaştırmaya çalışmak, tahsili hasıl nevinden beyhude bir davranıştır.

Ehli sünnet ile Şia arasındaki ihtilafların akaidî olmadığı görüşü de vakıaya uygun değildir. Çünkü Rafiziler oniki imamlarının imametlerine inanmayanları tekfir etmektedirler. Bu demektir ki Rafizilere göre Ehli Sünnet itikadı aslında onlara muhaliftir. Sonra Şia'nın Allah?ın kitabı ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)?in sünnetine karşı tavırları itikadî bir konu değil midir?

Ehli Sünnet ve Şia arasındaki ihtilafın akaidi olmadığı iddiası, Şeyh Reşid Rıza?nın da dediği gibi sadece Ehli Sünnete zarar vermektedir.[71] Çünkü bu, Ehli sünnet?in Şia?nın din ve akideye muhalif tüm aşırılıklarını kabullenmesi anlamına gelir.

2) Bazı insanlar İmamların sözlerindeki bazı ihtilafların ayrılık ve kavgayı gerektirdiği vehmine kapıldılar. Oysa ihtilaf iki türlüdür:

a) Çeşitlilik İhtilafı: Gerçekte ihtilaf bile değil, bir olan hakkın değişik yönleriyle ifade edilmesidir. İlim ehlinin temyiz edebildiği bu kabil ihtilaflara şu örnekleri verebiliriz:

-Metinlerin açıklanmasında lafız ve ibaredeki ihtilaflar.

-Çeşitler ve sıfatların zikredilmesindeki ihtilaflar.

-İtibarat hususundaki ihtilaflar.

Tüm bunlar ve ictihadi meselelerindeki ihtilaflar tenevvu (çeşitlilik) kabilinden ihtilaflardır.

b) Zıdlar veya tenakuz ihtilafı: Biri hak diğeri batıl birbirine zıd iki ayrı sözdür.[72]

3) Bazı insanlar, mezheb mensuplarının imamlarına nisbet ettikleri birtakım sözlerden delil getirme yoluna gitmektedirler. Müslümanların saflarında fitne çıkarmak isteyen bidatçiler bu yola sıkça başvurmuşlardır. Fakat kendisini Hanefi veya Şafii diye tanıtan herkesin her söylediği dinde delil olamaz. Furu?da imamlara uyup da usulde başka görüşlere tabi olan birçok insan vardır. Meselan bazı Keramiye?nin Hanefi mezhebinden olması, İmam Ahmed?in mezhebinden bazılarının Haşeviye ve Mücessime görüşlerine tabi olmaları ve 7. yy. daki bazı Kürtlerin Şafii mezhebinden oldukları halde Mücessime itikadını benimsedikleri birer vakıadır.[73] Hatta Malikiler içinde de bazı Muattıla?nın bulunduğu bilinmektedir. Sünnet İmamlardan birisinin mezhebine uymakla değil, Kur?an ve Sünnet?e uymakla gerç


Date: 2016-06-13; view: 5


<== previous page | next page ==>
Dört İmamı Tanıyalım | Levels of evidence and grade of guideline recommendations
doclecture.net - lectures - 2014-2024 year. Copyright infringement or personal data (0.04 sec.)