3. Abay’ın sadece bir düşünür ve yazar değil, aynı zamanda iyi bir devlet adamı olduğunu nereden anlıyoruz?..................................................................................................................
1-1995 yılı UNESCO tarafından bütün dünyada “Abay Yılı” olarak ilan edilmiştir. Bu etkinlikler dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de de kutlanmıştır. 2- İstanbul Zeytinburnunda bir caddeye onun adı verilmiştir.
3- İstanbul Zeytinburnunda bir ilköğretim okuluna onun adı verilmiştir. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, 21 Mayıs 2003 tarihinde, bu okulun açılış törenine bizzat katılmışlardır.
Abayın Güzel Sözleri
Gönüldeki güzel düşünce ağızdan söz olarak çıktığında o güzelliğini tam koruyamaz.
Sokrat’a zehir içiren, Janna Dark’ı ateşte yakan İsa’yı darağacında asan Peygamberimizi deve işkembesine gömen kim O-avam halk.Demek avam halkta akıl yok.Yolunu bul ve onları doğru yola sevket.
İnsanı çağı yetiştirir.Kim kötü yetişirse çağdaşları da onun kadar suçludur.
Benim elimde yetki olsaydı insanları düzeltmek mümkün değildir diyenlerin dillerini keserdim.
Kim hayatta kötülükle karşılaşmaz ki? Ye’se düşen gayret de etmez.Dünyada hiçbir şeyin kalıcı olmadığı da bir gerçek.Demek kötülük de kalıcı değil.Karı çok sert kışın ardından yeşili ve suyu bol, baharı, yazı gelmiyor mu?
Eğer akıllı insanlardan biri olmak istiyorsan gününe bir defa, olmazsa haftasına bir defa, hiç olmazsa ayda bir defa kendinden hesap al...
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
HZ. MUHAMMED
Derse Hazırlık
‘GERÇEK HAZİNE’ denince aklınıza neler geliyor?
‘İyilik isteyen, önce kendi iyi olmalıdır.’ sözünü nasıl anlıyorsunuz?
İyilik yapmak insanı nasıl mutlu eder?
Okuma Parçası
GERÇEK HAZİNE
Ali, uzun yıllar boyunca dedesinden bir hikâye dinleyerek büyümüştü. Hikâyede bir defineden bahsediliyordu. Define altınla dolu bir sandıktı. Ama bu sandığa ulaşmak öyle kolay değildi. Başka define hikâyelerinden farklıydı bu hikâye. Kâğıtların üstüne çizilmiş esrarengiz haritalar yoktu ortada. Altın sandığına ulaşmak için ilginç bir yol izlenmeliydi. Kırk iyilik yapmak gerekiyordu bunun için. İyiliklerin her birinin kırkar canlıya yönelik olması gerekti.
Ali, dedesinden dinlediği hikâyenin tesirinde öyle kalmıştı ki, dedesinin vefatının üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen, bunu unutmamıştı. Kararını vermişti; bu defineye ulaşmak zor olsa da, deneyecekti. Üç yıl boyunca bu iyilikleri yapmak için çok uğraştı. Kırk fidan dikti. Kırk çocuğu giydirdi. Kırk hastaya baktı. Kırk yaşlının işlerine koştu. Yaptığı iyilikler sayesinde etrafta çok sevilen biri olmuştu. O da bu durumdan memnundu. Adı yörede "Hızır Ali"ye çıkmıştı.
Tam otuzdokuz kez kırkar canlıya iyilik etmişti. Şimdi kırkıncı kez farklı bir iyilik yapmalıydı. Ama bir türlü aklına yaptıklarının dışında bir şey gelmiyordu. Haftalarca düşündü bulamadı. Sonunda gidip bir yol kenarına oturdu. Yoldan gelip geçen insanlara soracaktı. Ali, kime yapması gereken son iyiliğin ne olabileceğini sorduysa, ya onu deli sanıp cevap vermediler ya da yine yaptığı iyiliklerden birini söylediler. Ali, çaresizlik içindeydi.
O gece yine sıkıntıyla yola çıkıp bir kenara oturmuştu. Yıldızlarla dolu gökyüzü, dolunayın da tesiriyle ortalığı aydınlatıyordu. Düşüncelere dalmıştı. Uzaktan uzağa köyün tek tek yanan ışıkları görünüyordu. Arada bir köpek havlamaları duyuluyordu. Tam o sırada birisi seslendi: - Hey evlât, gel bana yardım et. Ali, sesin geldiği yöne irkilerek döndü. Oldukça yaşlı, saçı-sakalı bembeyaz bir ihtiyar adam orada duruyordu. Sırtındaki çuvalı ağır ağır yere bırakıp yorgun sesiyle tekrar seslendi. - Evlâdım! Şu çuvalı tepedeki kulübeye çıkarmam gerek. Ama gücüm kalmadı. Uzun yoldan da geliyorum. Hadi bir yardım et de çıkaralım. Ali, aylardır düşünüp durduğu iyilik için bir fırsat olabilir mi diye bir an düşündü. Ama hemen bu düşüncesinden vazgeçti. Nihayetinde karşısındaki tek bir kişiydi. Oysa onun iyilikleri kırkar canlıya olmalıydı. Ali yine de: - Peki olur, dedi yaşlı adama. Sana yardım edeceğim. Çuvalı sırtına aldı. Ve tepeye çıkmaya başladılar. Yaşlı adam sordu: - Orada oturmuş, öylece ne düşünüyordun evlâdım? - Ah, ah! Bir bilseniz, dedi ve hikâyesini anlattı. Yaşlı adam gülümsedi: - Senin için çok mu önemli altınlar? - Elbette, dedi Ali. Çocukluğumdan beri bu hikâyedeki altınlara ulaşma hayaliyle büyüdüm. Ama işte bir türlü yapmam gereken kırkıncı iyiliği bulamıyorum. - Biraz değişik bir hikâye, dedi yaşlı adam. Dedenin doğru söylediğinden emin misin? Nihayetinde bu sadece bir hikâyedir belki. - Ali'nin yüzü ciddileşti. - Dedem dediyse doğrudur. O hiç yalan söylemezdi. Mutlaka altın sandığı var. Ve ona ulaşmanın yolu da bu. Yaşlı adam yine gülümsedi: - Peki öyleyse. Yarın akşama kadar benimle kalırsan sana bu kırkıncı iyilik için yardım ederim. - Ali, sevinçle kabul etti. Kısa süren bir yolculuktan sonra tepedeki kulübeye varmıştılar. Ali, çuvalı yaşlı adama teslim eti. Adam da kapıyı açtı. Ona yatacak yer ve biraz da yiyecek verdi. - Yarın, dedi, erken kalkacağız. Biraz uyusan iyi olur. Ali söyleneni yaptı. Ertesi sabah erkenden kalktılar. Yaşlı adam çuvalı genç Ali'nin sırtına verdi, birlikte aşağıdaki köye indiler. Ev ev dolaşmaya başladılar. Sabahın bu saatinde ortalıkta kimse yoktu. Her evin kapısının önüne geldiklerinde yaşlı adam çuvaldan bir paket çıkarıp bırakıyordu. Böylece tam kırk kapı dolaştılar. Son kapıya da bir paket bırakınca yaşlı adam Ali'ye dönerek: - İşte istediğin oldu, dedi. Ali merakla: - O paketlerde ne vardı?, diye sordu. - Her pakette kitap vardı. Ama her eve orada oturan kişinin ihtiyaç duyduğu kitapları bıraktık. Meselâ kalbi katılaşan bir adamın evinin önüne merhametle ilgili, cimri bir kadınınkine cömertlikle ilgili, sakatlığı yüzünden hayata küsen bir çocuğunkine aslında ne çok şeye sahip olduğuyla ilgili kitaplar koyduk. Böylece tam kırk kişiye iyilik yapmış olduk. Artık altın sandığına ulaşabilirsin. İşte sana dün gece kaldığımız kulübenin anahtarı. O kulübede masanın altını kaz. Sandık orada gömülü, senindir. Ali kulaklarına inanamıyordu. Sevinçle: - Nihayet hayalime kavuşuyorum, dedi. Anahtarı aldığı gibi kulübeye koştu. Bir kazma bulup denilen yeri kazdı. Gerçekten de altın dolu sandık oradaydı. Sevinçle sandığı çıkarıp altınları bir çuvala doldurdu. Altınlarla aşağı inince; yaşlı adamın onu beklediğini gördü. - Artık altınlara kavuştun, dedi yaşlı adam. Şimdi onlarla ne yapacaksın. - Ne mi yapacağım, canım ne isterse onu alacağım. Arabalar, evler, güzel giysiler, daha neler neler. Krallar gibi yaşayıp mutlu olacağım. - Demek böyle mutlu olacağını düşünüyorsun. Peki öyleyse sana yardım etmeme karşılık bir isteğimi yapar mısın? - Elbette, dedi Ali. - Tam bir yıl sonra burada buluşalım. Ali, kabul etti. Gerçekten de Ali altınlarına kavuşunca önce çok güzel ve büyük bir ev aldı, sonra arabalar. Tatillere çıktı, dünyayı dolaştı. Güzel kıyafetler aldı. Ama tüm bunlar olurken, ilk günlerin heyecanı geçtikçe, Ali bir şey fark etmeye başlamıştı. Aklına gelen her şeyi alıyordu ama mutlu olamıyordu. Bir türlü yüzü gülmüyor, aksine etrafındaki bu şatafat onu sıkıyordu. Bir yıl böylece çabucak geçti. Ali, mutsuz bir şekilde, yaşlı adamla buluşacağı yere geldi. Yaşlı adam biraz daha bükülmüş beliyle onu bekliyordu. - Ne oldu evlât, mutlu olabildin mi? diye sordu. Ali: - Hayır, dedi. Canımın her istediğini aldım. Böyle mutlu olacağımı düşünmüştüm. Ama şimdi anlıyorum ki yanılmışım. Yaşlı adam gülümseyerek Ali'nin sırtını sıvazladı: - Evlâdım, dedi. Geçen yıla kadar ki hayatını hatırla. Hani hep iyilik yapıyordun. Her iyilik yaptığında, her ağlayan yüzün gülmesine, her ihtiyaç sahibinin ihtiyacının giderilmesine vesile olduğunda kalbinde beliren duygu sence neydi? -Evet, dedi Ali. Hatırlıyorum. Ben hazineme ulaşmak için her iyilik yaptıktan sonra mutlu olduğumu hissederdim. Canlılara yardım ettikçe onların yüzlerindeki gülümseme bana da geçerdi. Yüzüm ışıldardı. - İşte, dedi yaşlı adam, dedenin ulaşmanı istediği hazine bunu anlamandı. Ancak iyilik yaparak mutlu olabilir, çevrene faydan dokundukça yaşarsın. Kulübede bulduğun altınlar ise sadece benim yerini bildiğim altınlardı. Dedenle bir ilgisi yoktu. Bana hikâyeni anlatınca senin mutluluğun sırrını anlaman için böyle davrandım. Ali şaşkınlıkla dinlemişti tüm bu sözleri. Demek dedesi onun için böyle bir hikâye anlatıp durmuştu. Yaşlı adam: - Şimdi ne düşünüyorsun?, diye sordu. Ali gülümseyerek cevap verdi: - Size çok teşekkür ederim, dedi. Bana gerçek hazinenin iyilik yaparak mutlu olmak olduğunu öğrettiniz. Tüm hayatım boyunca bunu unutmayacağım. Ve artık bunun için uğraşacağım.
Hintli bir adam suda bata çıka giden bir akrep görür. Onu kurtarmaya karar verir, Parmağını uzatır ama akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır, ama akrep yeniden onu sokar.
Yakınlarında olanları gören birisi, ona sürekli onu sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der:
‘Sokmak akrebin doğasında var. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim?’
Sevmekten asla vazgeçmeyin, iyilik sevgiyle ve bir zorunluk hissetmeden yapılabilinirse gerçek güzelliğine kavuşur. İyi olmak zorunda değiliz, yeter ki kötü olmayalım…
(Bütün Dünya dergisinden.)
$(document).ready(function(){ tooltip(); }); $('#share_action_2').click(function(e){ var html = ''; html +='
Share
'; html +=' '; html +=$('#share_action_links_2').html(); html +=' '; html +=''; ab_open(html,'not','Kullanıcı girişi yapmalısınız!',1); this.blur(); return false; }); $('#report_action_2').click(function(e){ e.preventDefault(); $.ajax({ type: "GET", url: this.href, success: function(data){ if (data=="reported") { $('#report_action_2').remove(); } else if (data=="ajax_login") { ab_open('/ajax/?action=showloginbox','url','Giriş yapın',1); } } }); }); $(function () { $('#send_friends_action_2').click(function(e){ var fullname = '...'; var html = ''; html +='
Arkadaş(lar)ınızın e-posta adres(ler)i
aralarına virgül (,) koyarak çoklu gönderim yapabilirsiniz!'; html +=' '; html +='
Ön yazı
'+fullname+' bu içeriği sizinle paylaşmak istiyor!'; html +=' '; html +=''; html +=''; ab_open(html,'not','Kullanıcı girişi yapmalısınız!',1); this.blur(); return false; }); var busy = false; $('#favorite_action_2').click(function(e){ e.preventDefault(); if (busy) return; inner_elm = $("#favorite_action_2 span span"); html = inner_elm.html(); $.ajax({ type: "GET", url: this.href, error: function(){ inner_elm.html(html);busy=false; }, beforeSend: function(){ inner_elm.html("Bekle..."); busy=true; }, success: function(data){ if (data=="remove") { inner_elm.html("favorilerden çıkar"); $("#favorite_action_2").attr('href', "/ajax/?action=removefavorites&objectid=14244&content_type=portfolios"); $("#favorite_action_2").attr('class','remove_my_favorites tooltip'); busy = false; } else if (data=="add") { inner_elm.html("favorilere ekle"); $("#favorite_action_2").attr('href', "/ajax/?action=addfavorites&objectid=14244&content_type=portfolios"); $("#favorite_action_2").attr('class','add_my_favorites tooltip'); busy = false; } else if (data=="ajax_login") { ab_open('/ajax/?action=showloginbox','url','Kullanıcı girişi yapmalısınız!'); inner_elm.html(html);busy=false; } else if (data=="error_box") { alert("error"); inner_elm.html(html);busy=false; } } }) }); });
"İnsan nasıl düşünürse öyledir"
A. Derse Hazırlık
1- Size göre düşünce nedir?
2- Günümüzde insanların düşünmekten kaçınmasının sebepleri nelerdir?
B. Okuma Parçası
DÜŞÜNCE VE KARAKTER
"İnsan nasıl düşünürse öyledir" vecizesi, her şart ve duruma uygun samimi bir sözdür. İnsanın karakteri, düşüncelerinin ölçüsüdür.
Her bitki bir tohumdan fışkırır. İnsanın hareketleri de, düşünce tohumlarından yeşerir.
Hareket düşüncenin tomurcuklanması, neşe veya keder onun meyvasıdır. İnsan böylece kendi eseri olan acı tatlı meyvalarla yaşar.
İnsan, bir kanuna tabidir. Gelişigüzel yaratılmamıştır. Gözle gördüğümüz dünyanın kanunları, gözle görülmeyen düşünce dünyasında da aynen hâkimdir. Asil bir karakter, bir tesadüfün değil sürekli çalışmanın, dürüst düşünmenin ve o düşüncenin gösterdiği hedef için yapılan fikir mücadelesinin sonucudur. Çirkin bir karakter de çirkin düşüncelerin eseridir.
İnsan kendi kendini ya tahrip ya inşa eder. İnsan ya düşünce tezgahında imal ettiği silahlarla kendini vurur ya da aynı tezgahta imal ettiği malzeme ile kuvvet ve huzur sarayları inşa eder. İnsan iyi düşüncelerle olgunluğun zirvesine tırmanabileceği gibi, kötü düşüncelerle de canavarlaşabilir.
Devrimizin aydınlattığı gerçeklerin en güzeli ve verimlisi insanın düşüncelerine hâkim olduğu, karakterini kendi çalışması ile inşa ettiği, geleceğine yön verebildiği gerçeğidir.
İnsan kudret sahibidir. Ondaki sevgi kaynağı daima faaliyettedir. Onun aklı durmadan çalışmaktadır. Kudret, sevgi ve akıl sahibi insan düşüncelerine hakim olmakla her ayrı durumun anahtarını elinde taşımaktadır. O, bütün şartları kendi ifadesine göre değiştirme gücüne sahiptir.
... Şuurlu insan, varlığının kanunlarını didikleyerek dürüst düşüncenin kanunlarını keşfeder. Altın ve elmas da ancak uzun çalışmanın ve araştırmanın sonunda bulunabilir. Arayan bulur. Kapıyı çalana kapı açılır. İnsanın varlığı ile ilgili gerçekleri anlaması ve bulması için sabır, çalışma ve gayret gerekir.
İnsanın aklı bir bahçeye benzetilebilir. O bahçe tanzim edilir, o bahçeye bakılırsa orada güzel ve faydalı bitkiler yeşerir. Kendi haline bırakılırsa ortalığı yabani otlar kaplar. İnsan, bahçesine bakan bahçıvan gibi aklını tanzim etmekle yükümlüdür. Bunu yapan insan sonunda ruhunun da bahçıvanı olduğunu keşfeder.
İnsanın dış yaşayış şartları iç yaşayış şartlarına bağlıdır. Evet, dış yaşayış her zaman insanın bütün karakterini yansıtmaz ama bütünüyle de karakterinden ayrı düşünülemez.
Her insanın kendi eseri olan karakteri, O'nu bulunduğu duruma getirmiştir. Bu, yanılmaz bir kanunun sonucudur.
Kendini dış şartların esiri gören bir insan o şartlar altında daima şaşırır ve ezilir. Varlığının tohumlarına sahip bir bahçıvan olduğunu idrak eden bir insan ise nefsine hâkim olur. Dış şartların, kendi iç şartlarına bağlı bulunduğunu görür. Karakterindeki kusurları düzeltmeye çalışan insanların elde ettikleri başarılar bunun bir delilidir.
Dimağa yol bulan ve orada kök salan her tohum ergeç kendi meyvasını verir. Meyvanın cinsi, tohumun cinsine bağlıdır. Temiz dimağlı bir adam birden bire cinayet işlemez. Cinayet fikrinin .kafada gizlice beslenmiş olması şarttır. Fırsat çıkınca da cinayet işlenir. Cinayeti ortaya çıkaran şartlar değil, insanın, kendini ifade ihtiyacıdır. Kirli dimağlardan kirli ifadeler çıkabilir.
O halde insanın dış şartları düzeltebilmesi için önce iç şartlarını düzeltmesi gerekir. İç şartlarını düzeltebilmiş bir adam, dış şartlarla mücadelede başarılı olabilir.
Daha rahat yaşama şartları isteyen fakir bir adam, işini daha iyi yapmaya çalışacağı yerde suistimal ederse fakirlikten kurtulamaz, bu adam, önce kafasını temizlemelidir.
Zengin bir adam düşününüz. Oburluktan yatağa düşmüş, ıstırap çekiyor. Kendisini hastalıktan kurtaracak olanlara bol para vaadediyor ama oburluktan vazgeçmiyor. Bu adam hastalıktan kurtulamaz. Çünkü sağlık kanunlarına uygun davranış düşüncesi yok.
İşçilerinin ücretini hile ile çalan bir patron iflas ettiğinde suçu dış şartlara yükleyiverir. Kendi suçunu görmek istemez.
Ancak dış şartlar o kadar karışık, düşünceler o kadar köklü, mutluluk anlayışları o dereceleri ile oranları o kadar farklıdır ki insanın iç şartları yalnız dış görünüşüyle muhakeme edilemez, mahkum edilemez. Birkaç yönden namuslu bir adam eziyet çekebilir. Birkaç yönden namussuz bir adam servet sahibi olabilir. Bunlardan birinin bazı yönlerden namuslu olduğu için başarısız, birinin de bazı yönlerden namussuz olduğu için başarılı olduğunu söylemek yanlış ve sathî olur. Çünkü namusu eksik sayılanın bazı parlak meziyetleri namuslu sayılanın bazı faziletsizlikleri olabilir.
İnsanların, faziletleri-namusları yüzünden ızdırap çektiklerini iddia etmeleri kadar boş bir iddia yoktur... İyiye karşı kötü, kötüye karşı iyi netice alınamaz. Bazan iyi düşünce ve hareketin, birçok aksaklık yüzünden kötü netice verdiği görülebilir. Ama fena düşünce ve hareketin iyi netice vermesi imkânsızdır. Buğday tohumundan buğday, çavdar tohumundan çavdar çıkar.
Istırap, yanlış düşüncenin neticesidir. Bu ıstıraptan faydalanıp ruhu temizlemek, inceltmek lâzımdır. Bunu başaranların ıstırabı diner. Altın bir kere tasfiye olunduktan sonra bir daha ateşe girmez.
James ALLEN -Dail Carnegie –‘Söz Söyleme ve Başarma Sanatı’