Home Random Page


CATEGORIES:

BiologyChemistryConstructionCultureEcologyEconomyElectronicsFinanceGeographyHistoryInformaticsLawMathematicsMechanicsMedicineOtherPedagogyPhilosophyPhysicsPolicyPsychologySociologySportTourism






Bilim ve Teknoloji ile ilgili;

  • Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile alakasız yaşayamayız… Aksine yükselmiş, ilerlemiş, medeni bir millet olarak medeniyet düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan olacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.
  • Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Hayat felsefesini geniş bir açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur. 1922 (5-44)
  • Taassup cahilliğe dayanır. Bundan dolayı taassubu olan cahildir. İlim mutlaka cahilliği yener, o halde halkı aydınlatmak lazımdır. 1923 (37-73)

 


Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez

TOLSTOY

 

  1. Derse Hazırlık
    • Kendinizi yalnız hissettiğinizde ne yapıyorsunuz?
    • İnsanlara ne kadar güveniyorsunuz? Niçin?
    • En son ne zaman uzakta olan arkadaşınızı veya anne babanızı aradınız? Niçin?
    • Komşunuzun adı ne? Ne iş yapar?

 

  1. Okuma Parçası

Modern çağda yalnızlaşan insan

Yalnızlık sadece günümüzde değil, tarihin her döneminde insanlığın en önemli sorunlarından biri olmuştur. Yalnızlık temasını işleyen binlerce şiir, hikaye, resim, tiyatro oyunu ve filmin varlığı, neyi gösterir acaba? Birilerinin her zaman yalnızlık duygusunu yaşadığını tabi ki. Eskiden daha çok sanat eserlerinde işlenen bu tema, modern çağda çoğu insanın en temel sorunlarından biri haline geldi. Yalnızlığın yaşanmaması için bütün araç gereçlerin var olduğu, eğlenebilecek onlarca mekan bulunduğu halde, insanın yalnızlık çekmesi garip değil mi? Yalnızsanız, telefonunuzla bir dostunuzu arayabilirsiniz. Yalnızsanız bir arkadaşınızla sinemaya gidebilir, yürüyüşe çıkabilirsiniz. Yalnızsanız kitap okuyabilir, televizyon seyredebilirsiniz. Kendinizi yalnız hissetiğinizde pek çok şey yapabilirsiniz; ama yaptıklarınız sizdeki yalnızlık duygusunu gidermiyorsa yapacak pek bir şey de yoktur...



Büyük şehirlerin çok katlı binalarında yaşayan insanlar birbirini tanımıyor. Gecenin bir vakti rahatsızlandığımızda komşumuzun kapısını çamaya korkuyoruz. Kmse işi olmadığı sürece bizi aramıyor, biz de isteyeceğimiz bir şey yoksa arkadaşımızı merak etmiyoruz. Ailemizi bile bir şey isteyeceğimizde hatırlıyoruz. Annelerimizin yüzündeki gülüşü çoktan unutmuşuz. Babalarımızın eve ekmek getirişinden sevinç duymuyoruz. Yaşadığımız şehir bizi huzursuz ve mutsuz ediyor. Gidecek bir yer arıyoruz hep, ama bulamıyoruz. Kardeşlerimize sorunlarını çözmede yardımcı olmuyoruz. Gideceğimiz yerde de hiçbir şeyi farklı olmayacağını düşünüyoruz. Telefon konuşmaları, arkadaş sohbetleri yalnızlığımızı gidermiyor. Her şeyi bir zorunlulukmuş gibi yapıyoruz ve çok sıkılıyoruz. Bütün bunlar hayatla bağlarımızın birer birer koptuğunu gösterir. Yalnızlık, insanı mutsuz eder; onun bütün umutlarını bitirir. Bu, insan için bir sınıra gelme durumudur. Bu, hayatla ölüm arasındaki sınırdır. Böylesine ciddi bir sorun nasıl aşılabilir? Hayatla kopmak üzere olan bağlar, yeniden nasıl sağlamlaştırılabilir? Dünyanın bütün modern ülkelerinde yöneticiler, uzmanlar, yazarlar ve bilim adamları, bu soruların cevabını arıyor.

Gelecekten korku duyan yalnız insana güvenli bir ortam oluşturulmaya çalışıyor. Hanımların kendilerini iyi hissetmeleri için kozmetik sanayii, piyasaya her gün yeni bir ürün sunuyor. Ölüm korkusunun ortaya çıkardığı yalnızlığı aşmak için doktorlar durmadan çalışıyor. Sinema ve televizyon yapımcıları eğlence programları ve filmlerle insanları yalnızlıktan kurtarmaya çabalıyor. Bilim adamları, yeni teknolojik ürünlerle insanların birbirlerine daha yakın olmaları için emek harcıyor. Sanatçılar, yalnızlığın ortaya çıkardığı olumsuzlukları eserlerinde işleyerek insanlara moral vermek istiyorlar. İçinde yaşama sevinci kalmamış yalnız bir insan için bunlar hiçbir anlam ifade etmiyor. Hatta bütün bunlar onu biraz daha yalnızlaştırıyor.

Türkçede ‘bıçak sırtında yaşamak’ diye bir deyim vardır. Yalnızlık, işte o bıçağın keskin tarafıdır. Bıçak sırtında yaşamak insana sıkıntı verir, onu gerginleştirir, başkalrıyla kuracağı ilişkilerde kuşkuyu ve güvensizliği hazırlar. Güvenme ve inanma duygularının azalması yalnızlığı ortaya çıkarır. Eğer güveneceğiniz ve inanacağınız bir insan veya değer yoksa, herkesten kuşkulanıyorsanız, yalnız kalmışsınız demektir. Yalnızlığın artmasında, güvenin ve inancın yok olmasında yalan en önemli etkendir. Size hep yalan söylendiğini düşünüyorsanız kimseye inanmaz ve güvenmezsiniz. Yalnızlık, özveriyi ortadan kaldırır. Yalnız insan kimse için iyi bir şey yapmak istemez. Bu yüzden bencilleşir, kırıcı olur ve kabalaşır.

Durum bu kadar kötü mü? Modern insan, yalnızlığa mahkum olarak mı yaşayacak? Yalnız olduğunu düşünen biri, nasıl yalnız kaldığını anlamaya çalışırsa durumun hiç de kötü olmadığını anlar. Yalnızlıktan kurtuluş da insanın kimleri yalnız bıraktığını hatırlamasıyla gerçekleşecektir. Yalnız bıraktıklarınızı düşünürseniz, hiç de yalnız olmadığınızı görürsünüz. Yalnızlığı yenmek de ancak böyle mümkün olabilir.

 

  1. Kelimelerin dili

 

Zorunluluk-..........................................................................................................................

Umut-...................................................................................................................................

Uzman-...............................................................................................................................

Sanayi-................................................................................................................................

Piyasa-...............................................................................................................................

Gergin-..............................................................................................................................

Özveri-.............................................................................................................................

sınıra gelmek-.................................................................................................................

yalnızlık çekmek-...........................................................................................................

yürüyüşe çıkmak-..........................................................................................................

hayatla bağları kopmak-...............................................................................................

emek harcamak-..........................................................................................................

moral vermek-...............................................................................................................

ilişki kurmak-................................................................................................................

mahkum olmak-...........................................................................................................

 

  1. Okuma-anlama

1. Modern çağda çoğu insanın temel sorunlarından biri nedir? Neden? ...............................

..............................................................................................................................................

2. Genel olarak insanlar kendilerini yalnız hissettiklerinde neler yapar?............................

.............................................................................................................................................

3. ‘Büyük şehrin insanları diğer şehirdekilere göre daha yalnızdır.’ ifadesi hakkında ne düşünüyorsunuz? .....................................................................................................................

..................................................................................................................................................

4. ‘Bıçak sırtında yaşamak’deyimini nasıl anlıyorsunuz?........................................................

.................................................................................................................................................

5. Yalnızlıktan kurtulma yolu var mıdır?..............................................................................

................................................................................................................................................

 

 

YALNIZLIK

 

* Dünyada yalnızlık ölümle eşdeğerdir.Kötü düşüncelerin hepsi yalnız adamın aklına gelir. Dünyada kötülük de, iyilik de, ilginç olan şeyler de insanların içindedir.

Abay Kunanbayev

 

 



Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir

 

A-DERSE HAZIRLIK

1-Tarihte fakir zengin çatışmaları olmuş mudur, olmuşsa en meşhurları hangileridir?

2- Zenginlerin fakirlere yardım etmeleri toplum üzerinde ne gibi etkiler yapar?

3-Halkların varlıklarını sürdürebilmeleri ve bireylerini terbiyelemeleri için içlerinde örnek insanlara ihtiyaçları var mıdır,yoksa devlet politikalarıyla bütün problemler çözülebilir mi?

4-Kişilerin borçlarına sadık olmaları sizce ne anlama geliyor?

B-OKUMA PARÇASI

BİR MÜDDET ZEYTİN YİYECEĞİZ

Kendisini karşılayan sekretere; Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi. Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti: “Nazif Bey mi?” dedi. “Evet, Nazif Bey!” diye cevap alınca, hüzünlü bir ses tonuyla “Nazif Bey sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu.” dedi. Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine. “Ya, öyle miÉ?” diyebildi sadece. Hicranlı bir suskunlukla bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini toparlayıp
“Onun adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?” diye sordu. “Evet var, oğlu Selim Bey….”. Titrek bir sesle “Öyleyse Selim Beyle görüşebilir miyim?” dedi. Görevli hanım, insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye, “Selim Bey oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine de kendisine bir haber vereyim.” dedi ve telefona yöneldi.. Sonra “Kim diyelim efendim?” diye sordu. “Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım.” cevabı üzerine sekreter dahili telefonu çevirdi. Daha sonra mütebessim bir çehreyle, “Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul etti, lütfen beni takip edin.” dedi. Beraber merdivenden çıktılar. İnce bir zevkle döşenmiş geniş bir salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyı açarak, ‘Buyurun!’ dedi. O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen vakur ve mütebessim gence doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak, “Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir.” dedi. “Bendeniz de Selim Cebeci Lütfen buyurun, oturun.” dedi, genç iş adamı.
Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz: “Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl Vaktiyle bana burs verip okumama vesile olan insanın elini öpmek için bu ânı bekledim.” dedi ve dudakları titredi, gözleri doldu. “Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam.” Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: “Fakat en azından o büyük insanın mahdumunun elini sıkmaktan da bahtiyarım.” Misafirin bu sözleri üzerine Selim Bey yerinden fırladı, kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine: “Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?” Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla “Evet” dedi. Bunun üzerine Selim Beyin gözleri sevinçle parladı. “Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık.” dedi.
Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi sıktı ve “Sizi karşıma Allah çıkardı.” dedi. Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı. “Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki ama neden?” dedi. Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak “Bizdeki emanetinizi vermek için…” deyince, profesörün şaşkınlığı iyiden iyiye arttı. “Emanet mi?” dedi. Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi. Karşısındakine “Gelebilir misiniz?” deyip telefonu kapattı. Mehmet Bey, şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi.
Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlı bir sohbete başladı. Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin duvardaki portresini göstererek, “Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum.” dedi. “Bana yalnızca maddî destek vermedi, mânen de beni hiç yalnız bırakmadı. Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen yanımda hazır oldu. Sana bunun için burs vermedim.Õ diyerek bana istikamet verdi. Ona her namazımda dua ediyorum.” dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardaki fotografına mıhladı. Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda mânâ veremediği diğer tabloya kaydı.
Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu. Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını fark etti:

“Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra…”

Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı tabloda kalmıştı. Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu:

“Bir müddet sabredeceğiz, sonra…”

İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına gidip tabloyu iyice inceleyecekti; fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle yalnızca sohbet arasında göz ucuyla merakını gidermeye çalışıyordu. Ancak her seferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu. Üçüncü cümlede:

“Bir müddet yürüyeceğiz, sonra…” diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha sıralanıyordu. Artık aklı hep tablodaydı. Sonunda dayanamayıp, “Selim Bey merakımı mazur görün. Şu tabloya bir mânâ veremedim.”
Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı, derin bir nefes alarak:

“Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir hayatımız vardı. Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik.
O zenginlikten geriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu.Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin koyabilmişti. O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin..
Şaşkınlık içinde,’Başka bir şey yok mu?’ diye sormuştum.Bu soru karşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor. Annemin ağlayışına
mukabil babam: ‘Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra..’dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde gezdirdi, ‘Alışacağız.’ dedi. Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç gün sonra haciz memurları gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük,
eski bir eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı. Annem bezgin bir sesle: ‘Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl yaşayacağız.’ diye haykırdı. Bunun üzerine babam: ‘Bir müddet sabredeceğiz, sonar alışacağız.’ dedi . Gittiğim özel okuldan ayrılmış,
bir devlet okuluna yazılmıştım.Sabahleyin okula servisle gitmeyi umarken, babam elimden tuttu, ‘Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.’ dedi. Yürümeye başladık. Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride kaldığımı hatırlıyorum. Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geride kaldığımı fark etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü. İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla baktıktan sonra, yanıma geldi. Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı bir tavırla, ‘Yoruldum.’ dedim. Babam oldukça sakin bir şekilde: ‘Bir müddet yürüyeceğiz, sonra alışacağız.’ dedi.
Babam her sabah erkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak dönüyordu. Döndüğünde ise küçük odaya çekiliyor, bazen saatlerce orada kalıyordu. Çoğu zaman buradan gözyaşları içerisinde çıktığını görüyordum. Bir gün, merakıma yenilip babamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade, seccadenin üzerinde de bir tespih vardı. Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu yazı vardı: ‘Allah borcunu ödeme niyetinde olanın kefilidir.’ Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu hal birkaç yıl sürdü. Bir gün babam eve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi. Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı. Her birimize bir paket getirmişti. Köşkten ayrıldığımız günden beri ilk defa paketlerle eve geliyordu. Bizi bir araya topladı. ‘Bugün, benim için ne mânâya geliyor biliyor musunuz?’ dedi, kelimeleri boğazına düğümlendi, gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her birimize hediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa o turdu. Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu. Hepimiz şaşkınlık içinde babama bakıyorduk. Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı. Bu gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya çalışırken babam, beklemediğimiz bir şey yaptı. Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak ağlamaya başladı.
Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik. Babam nihayet kendisini topladı ve ‘Bir zaman önce, büyük bir borcun altına girmiştim. Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi kendime ‘bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır. Onların hakkını vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.’ demiştim. Bugün ise, Allah’ın yardımıyla, borcumu bitirdim. Artık kimseye tek kuruş borcum kalmadı.” dedi. Sonra gözyaşları içinde ayağındaki çorapları çıkarıp yeni çoraplarını giydi. Ben de o eski çorapları hem aziz bir baba yadigârı, hem de bir ibret nişanesi olarak sakladım. Bu çoraplar her gün bana: ‘Paralarını ödeyinceye kadar bütün kazancım alacaklılarının hakkıdır.’ diyor.
Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o, nemlenen gözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotografa hayran hayran baktı. “Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey. Ben olsaydım öyle müreffeh bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhalde çıldırırdım.” Selim Beye döndü ve “Siz ne yapardınız?” diye sordu. Selim Bey kendisine has tebessümü ile: “Bir müddet zeytin yerdim, sonra…” dedi ve gülümsedi. O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir kutuyla içeriye girdi. Kutuyu Selim Beyin masasına bırakıp çıktı. Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı. ‘Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.’ dedi. Mehmet Bey bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı. Keseyi açıp içini kutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı. Keseden birkaç tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey hassasiyetle katlanmış kâğıdı açıp okumaya başladı.
Sevgili Mehmet Bey oğlum,

Bazen istediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur olduğumuzu… Tahsil hayatınız boyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim. Ancak eğitiminizin son altı ayında size burs verme imkânını bulamadım. Bir müddet sonra imkânlarıma yeniden kavuştum; lâkin bu sefer de size ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün olsaydı, ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum. Zira sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu verememenin ızdırabıyla kaç gece ağladım onu Rabb’im bilir. Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu altınlar sizindir. Bunlar elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım.

Sevgilerimle, Nazif Cebeci.

Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı. Bu büyük insanın yüceliği karşısında bir çocuk gibi yalnızca ağlıyor, ağlıyordu. Selim Bey de bir hayli duygulanmıştı. Onun da yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Bir ara yaşlı gözlerle babasının siyah-beyaz portresine baktı. Kendisine yıllarca hüzünle bakan gözleri, bu sefer sevinçle bakıyor gibiydi

C-KELİMELERİN DİLİ

 

yüce-......................................................................................................................................

Hüzün-....................................................................................................................................

müddet-.................................................................................................................................

hücum-..................................................................................................................................

Hıçkırmak-............................................................................................................................

tespih-....................................................................................................................................

ibret-......................................................................................................................................

köşk-......................................................................................................................................

isyan-.....................................................................................................................................

tahsil-.....................................................................................................................................

 

 

D-OKUMA-ANLAMA

 

1. Mehmet Bey’le tanışan Selim Bey niçin yerinden fırlamıştır?......................................

…………………………………………………………………………………………….

2. Selim Bey’in ‘emanet’ dediği şey nedir?......................................................................

………………………………………………………………………………………………

3. Nazif Bey’in iflasından sonra ailesinin ve kendisinin hayatında ne gibi değişiklikler oldu?

.......................................................................................................................................

………………………………………………………………………………………………

4. ‘Bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır.’cümlesinden ne anlıyorsunuz?

........................................................................................................................................................................

………………………………………………………………………………………..........................……..

5. Selim Bey’in, eski çorapları, aziz bir baba yadigarı olarak saklamasının sebebi nedir?

………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

 

GÜZEL SÖZLER

  • Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir Hadis-i Şerif
  • Vahşi hayvan tuzakla, insanoğlu iyilikle avlanabilir Şirazi
  • Her iyilik bir sadakadır Hadis-i Şerif
  • İyilik, iyilikten, kötülük de kötülükten doğar Buda

Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen de hayatından lezzet alır.

Mevlana

A-DERSE HAZIRLIK

1-Olumlu düşünce ve iyimserlik hakkında ne düşünüyorsunuz?

2-Kendinizde beğendiğiniz ve beğenmediğiniz yönler var mı?

 

B-OKUMA PARÇASI

İYİMSERLİK

KÖTÜMSERLİK

İnsanları birçok bakımdan iki sınıfa ayırabilirsiniz. Fakat en doğrusunu Aguste Breal (Agust Biril) adında bir muharrir yapmıştır. O muharrir “İnsanları, beraber yaşadıkları kimselere hayatı hoş hale getirenler, bir de beraber yaşadıkları insanlara hayatı zehir edenler diye ikiye ayırmak kabildir.” diyor.

 

Bana da öyle gelir ki muharrir bu ayrımı yaparken insanların bir kısmının iyimser bir kısmının da kötümser olduğunu anlatmak istemiştir. İyimser yahut eski tabiriyle “nikbin” dediğimiz insanlar hakikaten yalnız kendilerinin hayatını tatlılaştırmakla kalmazlar, beraber yaşadıkları insanlara da hayatı pembe bir gözlük arkasından seyrettirirler. Böyleleri en feci hadiseler karşısında kaldıkları zaman bile ümitsizliğe kapılmazlar; o karanlık hadisenin, gece içinde parlayan yıldızlar gibi, ışık veren bir noktasını bulup ertesi güne o noktadan bakmayı tercih ederler.

 

Burada “tercih ederler” sözünü gelişigüzel kullanmadığımı herhalde siz de fark etmişinizdir. Çünkü iyimser dediğimiz adam en kötü meseleler karşısında kaldığı zaman

bu meseleyi iyi tarafından mı, kötü tarafından mı göreyim diye düşünmez; yaradılışı onu doğrudan doğruya karanlıklar içinde aydınlık noktaları aramaya götürür.Siyahlar içinde bir bakıma beyazları görür.Bir de kötümseri eski tabirle “bedbin” dediğimiz adamı düşünün.Aman Allahım!...Bedbin güneşte bile kara kara lekeler bulacaklardır.

 

Nerede okuduğumu bilmiyorum, fakat bir yerde okumuştum; iyimser insanla kötümser insanı birbirinden ayırmak için güzel bir usul bulmuşlar. Bir masanın üzerine yarım bardak su koyup insanları teker teker davet ederek masanın üzerinde ne gördüğünü sormuşlar. Kötümser adam, yani o her şeyi noksan, kara, korkunç gören adam:”Yarısı boş bir bardak görüyorum.”demiş. Buna karşılık iyimser olanlar: “Yarısına kadar dolu bir bardak” gördüklerini söylemişler.

 

Kötümserler gerçekten böyledir. Onların gözlerine boşluklar çarpar. Yürekleri sanki vesvese ile doldurulmuştur. Parmağında küçük bir sivilce çıksa kötümserin aklına ilk gelen şey bunun bir kanser başlangıcı olduğudur, iyimser ise parmağında bir sivilce çıktığını, bunu ona iyi bakarak geçiştirmenin mümkün olduğunu düşünür. Böylelikle kendisine de, etrafına da hayatı zehir etmez. Ama kötümser öyle değildir. İyi fırsatlar karşısında bile kötü düşündüğü için önce kendini mahveder. Daima gülmek fırsatlarını kaçırır.

 

Büyük kumandan Sezar’a bir muharebeden döndüğü zaman senatoda bu mücadelenin tafsilatını sormuşlar, o sadece “Gittim, gördüm, yendim.” demiştir. Ladl Mendl kendi hayatını tıpkı onun gibi üç kelimeyle anlatıyor. “Güldüm, yaşadım, sevdim”

 

Hayatı hep böyle iyi tarafından, rahat tarafından, keyifli tarafından almak, yok yere dertlenmemek hatta oldukça mühim sebepler bulunsa bile kederlere batmamak ne iyi şey. Böyleleri toprağa tohum serpen çiftçi gibi geçtikleri yerlere saadet dağıtırlar. Bu saadet tohumları buğday misali yeşermekte gecikmez. En ufak şeylerden memnun olurlar. Gündelik hayat onlar için küçük ikramiyelerle doludur.

 

Beş on dakikayı tesadüfen hoş geçirmek, keyifle söylenmiş bir şarkıyı dinlemiş olmak; güzel bir tablo seyretmek, gerçekten layık olanlara ufak bir yardımda bulunmak, tabiatın harikuladeliklerine hayran kalmak, bir çocuğun masum üzüntüsünü gidermek, bir kötümserin hiç değeri olmayan birçok şey, iyimserin hayatını zenginleştirir.

 

Bu dünyada gördüğünüz bütün eserler iyimserlerin eseridir, çünkü insan kötümser olunca eser vermesine imkan kalmaz. Bütün işlerin başlangıçı çetin mücadelelerle doludur. En ehemmiyetsiz bir engel karşısında yılıveren kötümser, bir kenera çekilip kara düşüncelere dalarken iyimser adam, o mücadelenin sonunu görebildiği için engellerin üzerine atılmaktan çekinmeyecektir .Kötümserlik her zaman yıkıcı bir rol oynar.Bunları okurken tabi aklınıza gelen soruyu tahmin etmiyor değilim.Peki ama nasıl iyimser olmalı?

 

İnsan dünyaya iyimser olarak gelmektedir. Küçük çocukların en tatlı hayaller içinde büyüdüklerini hatırlayacak olursanız bu sözün doğruluğuna inanırsınız sanırım. Sonradan kötümser olduğumuza göre dostlarımızı iyimser insanlardan seçelim. Neşe bulaşır,derler.onların neşeleri bize ulaşır, hayatı hoş tarafından almaya çalışacağımız için kötümserliğimizden eser kalmaz belki

 

C-KELİMELERİN DİLİ

 

Muharir-........................................................................................................................................

Hadiseler-.....................................................................................................................................

Muharebe-.....................................................................................................................................

Ehemmiyetsiz-.............................................................................................................................

İkramiye-....................................................................................................................................

Yılmak-........................................................................................................................................

Çetin-...........................................................................................................................................

Feci-..............................................................................................................................................

Bedbin-..........................................................................................................................................

Saadet-...........................................................................................................................................

harikulade-......................................................................................................................................

Dalmak-............................................................................................................................................

 

D-OKUMA-ANLAMA

 

1-Yazar, insanları hangi bakımdan ikiye ayırıyor?.....................................................................

....................................................................................................................................................

2-İyimser insanlar hayatı nasıl görüyorlar?..................................................................................

......................................................................................................................................................

3-Kötümser insanlar daha çok neleri fark ediyorlar?...................................................................

.....................................................................................................................................................

4-Yazar, hayatın engellerinin nasıl kalkacağını söylüyor?..........................................................

.....................................................................................................................................................

5-Yazar, iyimser olabilmek için neler tavsiye ediyor?..................................................................

.......................................................................................................................................................

6-İyimser olabilmek için siz neler tavsiye edersiniz?......................................................................

........................................................................................................................................................

7-Çevrenizde daha çok hangi insanlar var?....................................................................................

........................................................................................................................................................

8-Çevrenizde iyimser ve kötümser insanların olaylar karşısındaki davranışlarını anlatınız. ........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

 

KISSAAN HISSE

Bakış Açısı

Amerika’da Hudson (Hatsın) Nehri üzerinde, Robert Fulton (Rabırt Faltın)’un yaptığı Clarment (Kılarmınt) adındaki tarihinin ilk buharlı gemisi yüzdürülmeyi bekliyordu. Halk nehrin iki yakasına da toplanmış, bu önemli olaya tanıklık etmek istiyordu. İçlerinden biri, karamsar, yaşlı bir çiftçiydi.

“Gemiyi yürütmeyi asla başaramayacaklar” diyordu. Bir süre sonra gemi çalıştı. Hatta hızı oldukça da arttı. Halk bu büyük başarıyı çılgınlar gibi alkışladı. Karamsar, yaşlı çiftçi başını iki yana sallayarak: “Tamam çalışmasına çalıştı ama bu gemiyi asla durduramazlar.”

diyerek kendine has yorumunu yaptı.

***

Sözün özü; ‘İyi ya da kötü bir şey yoktur, sadece düşünce onu öyle yapar’.

Shakespeare


Felaketlerin başlıca kaynağı, ölçüsüz arzularımızdır

Diyojen

A-DERSE HAZIRLIK

1-İntikam sizce nasıl bir duygudur?

2-İntikam alma bir hak mıdır yoksa kötü bir şey midir?

3-‘Size zarar verene veya üzene aynı şekilde karşılık verme zulümdür’ kuralı sizce doğru mudur?

B-OKUMA PARÇASI

İNTİKAM

Aaron Hacker’in emlak bürosunun önünde New York plakalı kırmızı, spor bir araba durdu. Arabadan inen şişman adam, büroya doğru yürüdü. Sıcaktan ter, ince elbisesinin üstüne kadar çıkmıştı. 50 yaşında görünüyordu. Yüzü heyecandan kızarmış, fakat kısık gözlerindeki kararlı, donuk bakış değişmemişti. İçeriye girince başıyla Aaron’a selam verdi.

- ”Bay Hacker?” Aaron gülümseyerek,
- ”evet benim, sizin için ne yapabilirim. Bay..?” Şişman adam,

- ”Dill” diyerek kendisini tanıttı. ”Zamanım çok az, hemen konuya girsek iyi olacak.” dedi.

- ”Benim için de iyi olur Bay Dill. İlgilendiğiniz belli bir yer var mı?”

- ”Doğrusunu isterseniz, evet. Kasabanın kenarındaki eski bina.”

- ”Sütunlu ev mi?”

- ”Ta kendisi. Yanılmıyorsam üzerinde SATILIK tabelası var.” Aaron kuru bir sesle,

- ”Evet, bizim satış listemizdedir.” Kalınca bir defterin yapraklarını karıştırdı. Sonra daktilo ile yazılmış bir sayfayı işaret etti:

-”160 yıllık bina. 8 odası, 2 banyosu, otomatik gaz fırını, geniş terasları, çevresinde ağaçları var. Çarşıya, okula yakın. 750.000 dolar.”diye okudu ve ekledi:

- ”Hala ilgileniyor musunuz?”

Adam oturduğu yerde rahatsız olmuş gibi kıpırdandı. “Neden olmasın. Olumsuz bir yanı mı var?”

Aaron, “Aslına bakarsanız,” dedi. “Bu evi defterime yalnızca yaşlı Sade Grim’in hatırı için kaydettim.Ev asla onun istediği kadar etmez. Uzun zamandır onarım görmemiş çok eski bir binadır. Kirişlerden kimi bir kaç yıl içinde çökecek durumda. Bodrumu ise yılın yarısında su ile doludur.”

- ”Öyleyse sahibesi neden bu kadar çok istiyor.”

Aaron omuz silkti. “Herhalde kendisi için manevi değeri olacak. Çok eskiden beri ailesine aitmiş.” Şişman adam gözlerini yerde gezdirdi. “Bu çok kötü.” dedi. Başını kaldırıp Aaron’a baktı ve çekingen bir biçimde gülümsedi. “Hoşuma gitmişti. O, nasıl söylesem bilemiyorum, tam aradığım evdi.”

Aaron güldü. “100.000 dolara belki iyi bir alışveriş olurdu ama, 750.000 dolara…Sanırım Sade’in düşüncesini de anlıyorum. Hiç bir zaman fazla parası olmadı. Kendisine kentte çalışan oğlu bakıyordu. Sonra adam 5 yıl önce öldü. Onun için ev satmanın akıllıca bir iş olacağını biliyor. Fakat gönlü bir türlü evden ayrılmaya razı olamıyor. Bu yüzden eve kimsenin almaya yanaşamayacağı bir fiyat koyuyor. Böylece kendini avutuyor.”

Üzgün bir ifade ile başını salladı.”Dünya ne kadar garip değil mi?”

Dill soğuk bir sesle “Evet.” dedi. Sonra ayağa kalktı. “Kendisini bulup fiyatı biraz düşürmesini isteyeceğim.” Otomobilini Bn.Grim’in evinin önündeki yıkık dökük çürümüş tahta parmaklıkların önüne park etti. Evin çevresini tümüyle yabani otlar kaplamıştı. Kapıya çıkan kadın kısa boylu, beyaz saçlı idi. Yüzündeki hatlar, küçük inatçı görünüşlü çenesine kadar iniyordu. Havanın sıcak olmasına karşın sırtında kalın, yün bir örme hırka vardı.

- ”Bay Dill olmalısınız.”dedi, “Aaron Hacker buraya gelmekte olduğunuzu telefonda söyledi. İçeri girmez misiniz?”

- Dill, “Dışarısı korkunç derecede sıcak.” diye söylendi.

- ”Öyleyse içeri girin. Buzluğa biraz limonata koymuştum. İçeriz.”

İçerisi loş ve serindi. Pancurlar kapatılmıştı. Eski tarz geniş koltuklarla döşenmiş büyük bir salona girdiler. Yaşlı kadın ellerini sıkı kenetleyerek sallanan bir sandalyeye oturdu. Şişman adam öksürdü…

- “Bn. Grim, az önce emlakçınız ile konuştum.”

Kadın,”Tümünden haberim var.” diye sözünü kesti.

- “Aaron fikrimi değiştirebileceğiniz düşüncesi ile sizi buraya yollamakla akılsızlık etmiş. Doğrusunu isterseniz amacımın bu olduğuna da pek emin değilim.”

- ”Bayan Grim, sizinle biraz konuşabileceğimi sanmıştım.” Bn. Grim sallanan sandalyesini gıcırdatarak arkasına yaslandı.

- ”Konuşmak için para alınmaz, ne istiyorsanız söyleyin.”

- ”Evet, haklısınız.” Adam beyaz bir mendille yüzünün terini sildi.

- ”İzin verirseniz anlatayım. Bir iş adamıyım. Bekarım.Uzun yıllar çalıştım ve iyi bir servet yaptım. Artık dinlenmeyi hak ettim. Yaşamımın sonlarını geçirebileceğim sakin bir yer arıyorum. Burayı sevdim. Bir kaç yıl önce Albany’ye giderken buradan geçmiştim. O zaman bir gün buraya yerleşebileceğimi düşünmüştüm. Bugün kasabadan tekrar geçerken, burayı gördüm. Tam istediğim yerdi.”

- ”Burayı ben de severim, Bay Dill. Böyle oldukça yüksek bir fiyat isteyişimin nedeni de bu zaten.”

Dill gözlerini kaldırıp yaşlı kadına baktı.

- “Oldukça yüksek bir fiyat değil mi? Kabul etmelisiniz ki Bn.Grim, bu günlerde böyle bir ev en fazla…”

”Yeter.” diye bağırdı kadın.

- “Bay Dill bu konuda sizinle kesinlikle tartışmak istemiyorum. Eğer istediğim parayı vermeyecekseniz, üzerinde durmayalım.”

- ”Fakat, Bn. Grim.”

- ”İyi günler Bay Dill.”

Adamın da aynı şeyleri yapmasını belirten bir tavırla ayağa kalktı. Fakat adam kalkmadı.

- “Bir dakika bayan, delilik olduğunu biliyorum ama, istediğiniz parayı ödeyeceğim.”

Yaşlı kadın uzun süre adama baktı.

- “Emin misiniz, Bay Dill?”

- ”Kesinlikle, yeterince param var. Eğer evi satmanızın tek yolu buysa, parayı alacaksınız.”

Grim hafifçe gülümsedi.

- ”Sanırım limonata iyice soğumuştur. Size getireyim. Siz içerken ben de evi anlatırım.”

Kadın elinde tepsi ile geriye döndüğünde Dill yine mendille alnındaki terleri siliyordu.Limonatayı zevkle yudumlamaya başladı.
Yaşlı kadın sallanan sandalyesine yaslanırken

- “Bu ev.” Diye söze başladı. ”1902’den beri aileme aittir. Kasabadaki en sağlam ev olmadığını da biliyorum. Oğlum Michael doğduktan sonra bodrumum su bastı. O günden bu yana da bir türlü kurutamadık. Aaron bazı yerlerin çürüdüğünü de söylüyor. Yine de bu eski evi severim. Bilmem anlatabiliyor muyum?”

- Dill, “Evet.” dedi.

- ”Michael 9 yaşında iken babası öldü. Ondan sonra sıkıntılar başladı. Michael belki de benden çok babasını özlüyordu. Çok vahşi ve haşin bir çocuk olmuştu. Liseyi bitirince kasabayı terkedip kente gitti. Çok hırslı bir insandı. Kentte ne yaptığını bilmiyorum. Fakat başarıya ulaşmış olmalıydı. Bana düzenli para gönderirdi.” Gözleri nemlenmişti.
”Kendisini 9 yıl görmedim. Dokuz yıl sonra geldiğinde başı dertte idi. Zayıf ve yaşlanmış bir durumda bir gece yarısı çıka geldi. Yanında ufak, siyah bir valizden başka bir şey yoktu. Valizi elinden almak istediğim zaman bana vurdu. Bana, annesine vurdu. Ertesi gün bir kaç saat için evi terketmemi söyledi. Ne yapmak istediğini açıklamadı. Döndüğümde valiz ortadan yok olmuştu.”

Şişman adam gözlerini limonata bardağına dikmiş öylece dinliyordu.

”O gece evimize bir adam geldi. İçeriye nasıl girdiğini bilmiyorum. Michael’ın odasından sesler duydum. Oğlumun içinde bulunduğu tehlikenin ne olduğunu öğrenmek istiyordum. Kapının arkasından dinlemeye çalıştım. Fakat yalnızca bağrışmalar tehditler ve…” Bir an durakladı. Omuzları sarsılıyordu…

”…ve bir silah sesi duydum.” diye devam etti. “İçeriye girdiğim zaman yatak odasının penceresi açıktı ve yabancı gitmişti. Michael’ımda yerde yatıyordu. Ölmüştü. Tüm bunlar bundan 5 yıl önce oldu. Ondan sonra polis bana olanları anlattı. Michael ve tanımadığım o adam birçok suç işlemişler. Bir sürü yerlerden bir kaç milyon dolar çalmışlar. Michael parayı alıp kaçmış. Parayı bu evde, hala bilemediğim bir yerde saklamıştı. Sonra diğer adam hissesini almak için oğlumu arayıp bulmuştu. Paranın yok olduğunu görünce de oğlumu öldürmüştü.”

Başını kaldırıp adama baktı.

”İşte o zaman evimi 750.000 dolara satışa çıkardım. Bir gün oğlumun katilinin döneceğini biliyordum. O bir gün gelip fiyat ne olursa olsun evi almak isteyecekti. Bütün yapacağım, yaşlı bir kadının köhne evine bu kadar çok para vermeye razı olacak adamı buluncaya kadar beklemekti.”

Sandalyesini ağır ağır sallıyordu. Dill bardağı yere bıraktı, diliyle dudaklarını yaladı.”Uf!” dedi. Bu limonata çok acı…” Bakışları canlılığını kaybetti, hafif titreme ile başı, omuzunun üzerine cansız düştü.

 


C-KELİMELERİN DİLİ

 

Katil-............................................................................................................................................

Hisse-............................................................................................................................................

Tehdit-..........................................................................................................................................

Teras-............................................................................................................................................

Hırka-...........................................................................................................................................

Köhne-...........................................................................................................................................

Hırslı-............................................................................................................................................

Pancur-.........................................................................................................................................

Zaten-...........................................................................................................................................

 

D-OKUMA-ANLAMA

 

1-Satılık evi, tarif ediniz...............................................................................................................

.......................................................................................................................................................

2-Dill , Grim’in evini niçin satın almak istiyor?...........................................................................

.......................................................................................................................................................

3-Grim’in çok yüksek fiyat istemesinin sebebi nedir?....................................................................

........................................................................................................................................................

4-Grim’in oğlu niçin öldürülmüştür?..............................................................................................

5-Grim nasıl bir kadındır?..............................................................................................................

.........................................................................................................................................................

 

KISSADAN HİSSE

ALIŞKANLIK

 

Bir gün Eflatun sokakta maskaralık eden bir çocuğu azarlamış. ‘‘Beni çok önemsiz bir şey için azarladınız’’ demiş çocuk.

‘‘Ama alışkanlık önemsiz bir şey değildir’’ diye cevap vermiş Eflatun.

 

 


Date: 2015-12-17; view: 826


<== previous page | next page ==>
C. Kelimelerin dili | Calls and Calling Cards
doclecture.net - lectures - 2014-2024 year. Copyright infringement or personal data (0.039 sec.)